90’lı yıllar siyasetinin canlı hafızası olan Çağlar’ın fırtınalı hikayesi…
O, İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermek üzere olduğu 1945 yılında Gümülcine’de Hacer ve Mustafa Molla’nın çocuğu olarak dünyaya geldi.
Henüz 5 yaşındayken, Batı Trakya'daki iç savaştan kaçıp ana vatanda hayata tutunmaya çalışan Türk bir ailenin çocuğu olan o isim Cavit Çağlar… Şimdi önümde Hulusi Turgut’un hazırladığı ve Doğan Yayınlarından çıkan Çağlar’ın “Fırtınalı Bir Yaşam Öyküsü” kitabı var. Çağlar'ın çok yönlü hayatına, çocukluk yıllarından itibaren anıları, siyasi hayatı, iş tecrübeleri ve yakın tarihine ışık tutacak belgeler yer alıyor kitapta.
Atalarının, Karaman'dan Balkanlar'a öncü güç olarak gittiğini anlatan Çağlar’ın kendi ağzından anavatana dönüş hikayesi şöyle: "İkinci Dünya Savaşı sonrası Gümülcine'de karışıklık oluyor. Ailem Türkiye'ye dönmeye karar veriyor. Biz bir kayıkla Meriç'i geçiyoruz, ben henüz daha 5 yaşındayım, Karaağaç'a gidiyoruz. Sonra Akhisar'a gidiyoruz. Babam Gümülcine'deki tüm birikimiyle Akhisar'da bir değirmen alıyor. Böylece, bizim ana vatandaki hikayemiz başlamış oluyor."
Kitapta, Cavit Çağlar’ın Akhisar’da ilk okula başladığı günlerde okul dönüşü annesiyle yaşadığı duygusal diyalog biraz hüzün verici. Okuldan üzgün dönen Cavit diyor ki: Mektepteki arkadaşlarım, bana hep macır diye laf atıyorlar. Anne macır olmak kötü bir şey mi? Hacer hanım: Hayır oğlum, niçin kötü olsun ki onlar muhacir desin ama bir Türk’üz.
Aslında bu fırtınalı hayat hikayesinin hayati öneme sahip olan temel dayanak noktası, Çağlar’ın annesi Hacer Hanım’dır… Çünkü o en zor zamanlarda bile oğlunun sığınılacak ilk limanı olmuştur.
İşte tam bu noktada Çağlar’ın hikayesiyle uzaktan da olsa ilgisi........
© Karar
