Ihlamurlar çiçek açtığı zaman
La Fontaine’in fablını bilirsiniz. Karınca bütün yaz çalışmış, ağustos böceği ise saz çalıp şarkı söylemiş. Havalar soğuyunca karıncanın kapısı vurulmuş. Açınca ne görsün? Ağustos böceği kürküne sarılmış, gâyet neşeli.
“Karınca kardeş, burada havalar soğudu. Paris’e gidiyorum da bir isteğin var mı diye sormaya geldim.”
”Var” demiş karınca. “Paris’te La Fontaine diye bir yazar varmış……..”
Maalesef şehir hayâtında yaz mevsimi, artık yat mevsimi oldu. Yazın yatanların kışın da keyfi yerinde olduğundan böyle bir fabl ile başladım.
Şehir hayâtında yaz, tâtil ile özdeşleşti. Okulların kapanması, resmî dairelerin çalışmaya ara vermesi, sıcak havadan dolayı mantıklı bir durum. Ancak bu mecbûrî ara verme öyle bir hâle geldi ki tâtil kelimesinin kökü olan âtılın karşılığı oldu. Ne demek âtıl? Tenbel, işsiz, etkisiz, işe yaramaz. Artık yaz mevsimi, kentlerde tenbellik anlamına geliyor. Harcadığın kadar insansın düşüncesi o kadar yerleşti ki en yıldızlı tâtil yerlerine giden, kendisini sınıf atlamış gibi görüyor. Eskiden, “Yediğin içtiğin senin olsun, gezip gördüklerini anlat” denirdi. Şimdi ise tâtilciler, yiyip içtiklerini, açık büfe yemekleri, öncelikle anlatıyor. Çünkü bir........
© Karar
