Döndün dolaştık yeniden ‘End game’ yokluğuna dayandık
Bu hikayeyi kaç ayrı kişiden kaç kez dinlediğimi bilmiyorum, çok kişi anlattı. Hikayenin gerçek olup olmadığını da bilmiyorum, anlatanlar hep ‘Gerçek’ diye anlatıyor.
Ama hikaye güzel; bize kim olduğumuzu, nasıl akıl yürüttüğümüzü ve daha önemlisi nasıl ‘politika’ ürettiğimizi gösteren bir örnek.
Hikaye şu: İddiaya göre bir gün Tayyip Erdoğan kendisiyle görüşmeye gelen bazı Kürt önde gelenlere, görüşmenin bir yerinde biraz da sinirleniyor. ‘Ne istiyorsunuz’ diye soruyor, ‘Ne olursa terör biter?’
O zamanlar gündemdeki en büyük tartışmalardan biri Kürtçe televizyon yayını meselesi. Toplantıdakilerden biri ‘Kürtçe TV olsun, biter’ diyor.
Biliyorsunuz TRT bir Kürtçe kanal açtı. Bu kanal ne kadar seyrediliyor, kim seyrediyor, seyredenler beğeniyor mu hiçbir fikrim yok. Ama Kürt sorunu bitmedi malumunuz. Hikaye odur ki, Tayyip Erdoğan kaç kez ‘Bana şunları yap biter dediler, yaptık hepsini ama bitmedi’ diye serzenişte bulunmuş.
Herhangi bir konuda bir müzakere veya pazarlığa başlandığında, taraflar birbirlerine söylemeseler bile o pazarlıkta varacakları son noktayı en azından kendi kafalarında belirlemiş olurlar.
Kurbanlık koç için pazarlık yapıyorsanız siz verebileceğiniz en yüksek parayı, satıcı da düşebileceği en düşük fiyatı bilir. Pazarlık bu iki rakam arasında bir yeri bulmak için yapılır.
Uluslararası müzakereler de böyledir. İşte şu anda Ukrayna ve Rusya, dolaylı yoldan, yani ABD aracılığıyla bir pazarlık yürütüyor. Rusya ne kadar almakla yetinecek, Ukrayna ne kadar verebilir? Son derece karmaşık, milyonlarca insanın hayatını ve onurunu ilgilendiriyor olmasına rağmen sonunda koyun pazarlığından çok farklı değil; prensip aynı.
Türkiye ve PKK, son 50 yılda bizim bildiğimiz en az dört kez pazarlık masasına oturdu. Bugün beşinciyi yaşıyoruz. İlki Turgut Özal’ın, ikincisi Necmettin Erbakan’ın girişimiydi. Sonra Oslo oldu. Derken 2013-15 arası doğrudan Öcalan’la yürütülen ‘Çözüm süreci.’
Bu dört pazarlığın dördü de başarısızlıkla sonuçlandı. Taraflar masadan kalktığında her seferinde daha şiddetli bir çatışma ortamının içinde buldular kendilerini.
Bana soracak olursanız başarısızlıkların temel nedeni, ne dışarıdan yapılan provokasyonlar ne de başka şeylerdi. Taraflar, daha önceki dört müzakerenin dördünde de meselenin özüne, en önemli konuya gelemediler bile.
Ne Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve o devleti yöneten siyasiler, ‘siyasi çözüm’de hangi noktaya kadar gideceklerini önceden belirlemiş ve ona göre müzakere ediyordu ne PKK’yı temsilen gelenler ne kadar elde ederlerse kendilerini ‘kazançlı’ hissedip masada imza atacaklarını belirlemişti.
İngilizce’de bu sonunda ne istediğini bilme haline ‘End game’ adı veriliyor; en sonunda ne istiyorum ve neye razıyım?
Özellikle bu müzakerelerin en ilerisi kabul edilmesi gereken 2013-15 arası süreçte bu ‘End game’ eksikliği çok belirgindi. Dolmabahçe Mutabakatı, süreçte bir önemli ara aşamaydı ama Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan birkaç gün sonra bu mutabakatı tanımadığını açıkladı ve süreci bitirdi. O mutabakat bile fazla taviz gibi geldi Erdoğan’a.
Bugün devam eden süreçte, öncekilerden farklı olarak PKK adına müzakere yürüten Abdullah Öcalan daha başlangıçta kendi açısından ‘End game’i ilan etti, meseleyi özünde ‘Demokratik sürece katılım’ olarak tarif etti. Yani PKK toprak, yerel veya bölgesel özerklik, askeri özerklik gibi şeyler istemiyor, sadece özgürce ve elbette Kürt sorununu savunabileceği şekilde siyaset yapmak istiyordu.........





















Toi Staff
Gideon Levy
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein