Okur-yazar ile okumaz-yazmaz
Bu Pazar da ramazan sohbetime devam ediyorum. Hem seçim günü propaganda yasağı vardır, değil mi?
Sesli kitap ülkemizde de yayıldı. Sesli kitap, illa da video… Bugün okumak kadar dinlemek de mümkün. Aklıma şu soru geldi: İnsanlar, on bin yıl yazmadılar, okumadılar. Yazıp okumak yerine çaldılar, söylediler ve dinlediler. Edebiyatçılar buna “sözlü gelenek” der. Sözlü gelenek deyince de benim aklıma köy meydanında, âşığın etrafında toplanan kalabalık gelir. Veya kahvehanede. Bundan mıdır kahvehanelere “kıraathane” demişiz; okuma evi… Sözden yazıya geçince sazlı kahvelerin yerini kitaplı kahveler mi aldı da böyle dedik?
Bizim sözlü geleneğimiz epey bir zengindir. Dede Korkut, Oğuznameler, Battal Gazi’den geriye doğru destanlar, Hazreti Ali’nin cenkleri… İlle destanlar.
Destanlar neden vezinli ve kafiyelidir, neden çoğunlukla saz eşliğinde söylenir,hiç düşündünüz mü? Hatırlamak kolay, yanlış yapmak zor olsun diye. Vezin de kafiye de hatırlama araçlarıdır. Bugün de biri vezni bozuk bir şiir söylediğinde, kulağım tırmalanır ve itiraz ederim, “bunun aslı böyle olmamalı” diye.
Türkler arasında en yaygın ve günümüze kadar gelmiş, en uzun ömürlü sözlü gelenek eserlerinden biri Kırgızların Manas Destanı olmalı. Kırgızistan’da hâlâ Manasçılar var ve hâlâ dolaşıp kopuz eşliğinde Kahraman Manas’ı anlatıyorlar.
Ne kadar kafiyeleseniz de vezinleseniz de nakil sırasında bir şeyler değişiyor. Bir şeyler kaybolup bir şeyler ekleniyor. Bunu önlemenin kökten çözümü yazı. Bundandır ki yazının icadından sonra sözlü geleneğin destanları ilk fırsatta yazıya dökülmüş. İyi ki dökülmüş. Böylelikle Dede Korkut’u da Oğuznameleri de yazılı........
© Karar
