menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Millet ve milliyet önemli mi yoksa?

22 14
14.03.2025

Geçen asrın sonunda, sözde “bilimsel” sosyalizmin saldırısı devam ederken ona karşı dillendirilen itirazlardan biri, “insan tabiatına aykırılık” idi. Buna, aynı anlamda, “İnsan fıtratına aykırı.” diyenler de vardı. Mülkiyet duygusu, sahiplik, insanın fıtratına kazınmıştı. Evlatlarına miras bırakmak, hayata bir avantajla başlamalarını sağlamak da öyleydi; doğuştandı.

O tarihlerde genetik henüz bugünkü şöhrete ulaşmamıştı. Onun için bu özelliklere “insanın genlerine kazınmıştır” yerine “fıtratındadır”, “tabiatındadır” diyorduk.

Bilimsel sosyalist devlet SSCB, bu tezi yalanlamak için bir şeyler yapmak zorundaydı. Yapacakları da “bilimsel” olmalıydı tabiatıyla… İnsanın fıtratı diye bir şey olmadığını, genetiğin etkisinin sıfır olduğunu ispatlayacaklardı. Stalin, bu bilimsel ispat işini Lysenko denilen bir şarlatana verdi. Lysenko, soğukta yetiştirilen buğdayın soğuk şartlarına alışacağını iddia etti. Soğukta yetiştirilen buğday, tohumluk olarak kullanılırsa kışın ürün verecekti. Sovyetler Birliği tarımı Lysenko’ya emanet edildi. İtiraz eden bilim adamları sindirildi. Bunlardan biri, Vavilov, hapse atıldı ve hapiste öldü. Tabii ne buğdayın fıtratında ne de canlıların fıtratında böyle bir özellik vardı.

FARELER VE İNSANLAR

Sosyalistlerin hoşlandığı biyoloji, ana-babanın kazandığı özelliklerin çocuklara geçeceğini iddia eden Lamarck teorisiydi. “10 nesil farenin kuyruğunu keserseniz 11. nesil kuyruksuz doğar.” veya “Pehlivan babanın oğlu da pehlivan olur.” gibi düşünceler. Lamarck’ı niçin seviyorlardı? Mülkiyet, miras bırakma, akraba kayırma gibi duygular kapitalizmin sonucuydu ve kapitalist ortamda yetişmeyen nesiller bu........

© Karar