Hapisteki Muad’Dib daha etkilidir
Geçen hafta Cuma yazımda, Pekin’de 55 Gün filminden söz ettim. Bu Cuma da bir filmden bahsedeyim; bu defa biraz daha siyasi olacak.
Dune’un romanını, ilk yayımlandığında, 1965’te okumuştum. 20 yaşımdaymışım.
Mekân bir çöl gezegenidir. Zaten “dune”, İngilizcede kumul yani kum tepesi demek. Romanda bolca Arapça veya Arapçaya benzer deyişler var. Türkçe de… Bir yerde su satıcısının “su, suu, suuk” diye bağırdığını hatırlıyorum. Yıllar sonra, 1981’de Suudi Arabistan’ın Dhahran kasabasındaki Petrol ve Maden Üniversitesinde, sonraki adıyla Kral Fahd Petrol ve Maden Üniversitesi’nde çalışmaya başladığımda dostum Prof. Macomber, Dune’un yazarı Frank Herbert’in bir zamanlar Aramco’da bulunduğunu söyledi. Demek ki çöl hakkında gözlemleri, altı yıl yaşadığım o topraklardanmış. Toprak değil de kum demek belki daha doğru. Üniversitenin Basra Körfezi’ndeki plajına gittiğimde, bu dünyanın en büyük kumsalı diye düşünürdüm. Doğudan batıya, Hicaz’a kadar, 2000 kilometre genişliğinde bir kumsal! Bu arada Dhahran, meşhur petrol şirketi Aramco (Arab American Oil Corporation), sivil ve askerî havaalanı ve üniversiteden ibaret sayılabilecek bir kasabadır. Geriye kalan ve muhtemelen asıl Dhahran diyebileceğimiz yerleşim yerine kasaba değil de ancak küçük bir köy denilebilirdi. Frank Herbert’in Dhahran’da bulunduğu bilgisine, Prof. Macomber’in sözlü ifadesinden başka bir kaynakta rastlamadım. Yine de eserindeki Arapça, Farsça, İbranice, Türkçe rüzgârları bir yerlerden bizim civarımızla yakınlığı bulunduğuna işaret ediyor. Vücuduyla değilse kitaplarla ve zihniyle uğramış olmalı.
LİSAN AL-GAİB
Dune 1965’te yayımlanıp hemen çok satan olmuş, Herbert’i de zengin........
© Karar
