Lübnan modeli
MHP lideri Bahçeli’nin “İki cumhurbaşkanı yardımcısı olsun, biri Kürt, diğeri Alevi olsun” şeklindeki sözleri çok tartışıldı. Bu vesileyle konu hakkında hemen her şey söylendi. İyi de oldu, asıl yapılması gerekenin eşit vatandaşlık anlayışını güçlendirmek olduğunu hatırlatma fırsatı doğdu. Bir ülkede toplumsal kimliklerin siyasal kimliklere dönüşmesinin ayrışmaya ve bölünmeye yol açabileceğine dikkat çekildi bu sayede.
Bahçeli’nin teklifini ilk duyduğumda bunun iyi niyetle dile getirilen ama maksadı aşan bir ifade olduğunu düşünmüştüm. Ancak bu teklif, hangi niyetle dile getirilmiş olursa olsun, Türkiye’nin toplumsal yapısı ve siyasi sistemi itibarıyla bir Lübnan olmadığını, sorunlarımızın da Lübnan modeliyle çözülemeyeceğini bilmek gerekir. Milleti etnik ve inanç grupları halinde tasnif etmenin risklerini hiç unutmamak gerekir.
Medeni haklar bütün vatandaşlar içindir. Bir kesime ayrı, öbür kesime ayrı haklar tanımak ülkede imtiyazlı azınlıklar oluşturmak demektir. Bu durum toplum içinde huzursuzluk çıkarır, yeni problemler yaratır.
Diğer yandan, üniter bir sistem içinde şu veya bu etnik grubun anayasal hakları olmaz. Demokratik hukuk devletlerinde eşit vatandaşlar olur, her vatandaşın eşit hakları olur.
Lübnan modeli bölünmüş toplumlarda etnik çatışmaları önlemek veya durdurmak için düşünülmüş bir çözüm. Ama unutulmasın ki “Lübnan İç Savaşı” bu ülkede cumhurbaşkanının Marunî, başbakanın Sünni, meclis başkanının Şii, genelkurmay başkanının Dürzi olduğu bir siyasi düzenin sonucu olarak patlak verdi ve tam 15 yıl sürdü. Hâlâ da etkileri devam ediyor.
Etnik ayrışmanın nasıl bir tehlike anlamına geldiğini görmek için Lübnan dışında da birçok örnek var. Suriye’de bugün Dürziler, Aleviler, Sünni Araplar, Kürtler ve diğer grupların ne halde olduğuna bakın. Eşit vatandaşlık hukukunu tesis edemeyen eski rejimin enkazı altından su yüzüne çıkan kaosa bakın.
Milli birliği kırılganlıktan bir türlü kurtulamayan........
© Karar
