İklim krizi artık domino etkisiyle ilerliyor
Dünya yangın yeri. Türkiye’de içimizi yakan yangınlar da malum. Temmuz 2025 itibarıyla Avrupa’da yanan orman alanı 237 bin hektarı geçti. Yani neredeyse İstanbul’un iki katı kadar alan artık küle döndü. Ancak asıl mesele yangınların kendisinden sonra başlıyor: Çünkü bu orman yangınları yalnızca ağaçları değil, toprağın sağduyusunu da yakıyor. Ve işte tam bu noktada, sel felaketleri devreye giriyor.
ASA’nın 2024 tarihli verilerine göre, en yoğun orman yangını olaylarının sıklığı son 20 yılda iki kattan fazla arttı. Küresel ısınma, kuraklık ve insan kaynaklı etkiler, ormanları birer barut fıçısına çevirmiş durumda. Avrupa Akdeniz Yangın Bilgi Sistemi verilerine göre, bu yaz sadece alan değil, CO₂ emisyonları da geçen yıla kıyasla yüzde 23 arttı. Ve henüz yaz bitmedi.
Yangından sonra sel geliyor
Orman yangınları toprak üzerindeki koruyucu bitki örtüsünü yok ettiğinde, bir sonraki yağmurda ne oluyor dersiniz? Toprak, tıpkı güvenini kaybetmiş bir insan gibi, içine hiçbir şey almamaya başlıyor. Bilim insanları bu duruma “hidrofobik toprak” diyor. Su yüzeye çarpıyor, içeri sızmak yerine hızla akıyor. Bu da şehirleri ve köyleri sele teslim ediyor.
Yunanistan 2023’te bu zincirleme felaketi trajik biçimde yaşadı: Yangınların hemen ardından gelen Daniel Fırtınası, yıkıcı sellere yol açtı. Aynı uyarı bu yıl da geçerli. Avrupa’nın güneyi, bir yangın fırtınasının ardından sel dalgalarına göz kırpıyor.
Atmosferdeki gizli anlaşma: Isı artarsa, nem de artar
Sıcak hava daha fazla nem taşıyor. Her 1°C’lik sıcaklık artışı, atmosferin yaklaşık yüzde 7 daha fazla su buharı taşımasına neden oluyor. Bu da daha şiddetli yağış demek. Üstelik büyük orman yangınları kendi “piro-kümülüs” bulutlarını oluşturabiliyor. Yani yangınlar bazen gökyüzüne “Ben şimdi kendi fırtınamı yaratıyorum” diyor. Bu da aniden bastıran yerel sağanaklar demek.
Yanmış toprak 10°C’ye kadar daha sıcak kalabiliyor. Bitkilerin tutunamadığı bu toprak, sadece suya değil, hayatın kendisine de direnç gösteriyor. Seller sadece köprüleri değil, gıda zincirini, turizmi, içme suyunu da tehdit ediyor. Bir tatil kasabası, bir orman yangını ve ardından gelen bir sel ile sezonu tamamen kaybedebiliyor. İklim bilimciler, “çoklu tehdit yaklaşımı”ndan söz ediyor. Bu, yangını ayrı, seli ayrı değil, birbirine bağlı bir zincirin halkaları olarak görmemiz gerektiğini söylüyor. Orman yangınlarını sadece “ağaçlar yandı” diye değerlendirmek artık yeterli değil. Ağaç gittiğinde toprağın direnci, suyun yönü, hava akımı ve dolayısıyla yaşadığımız her şey değişiyor.
Bu yaz, doğa bizden büyük bir ders kitabı gibi: Sayfa sayfa yanıyor ve biz hâlâ içindeyiz. İklim krizini hâlâ tekil felaketler üzerinden konuşmak yerine, bu felaketlerin birbirini nasıl tetiklediğini görmek zorundayız. Her yangının arkasından bir sel, her sele karşı bir hazırlık gerek. Ama en önemlisi, bu zinciri başlatan ateşi söndürmek fosil yakıt kullanımı, plansız kentleşme, ve siyasi isteksizlik.
Çünkü dünya bir domino oyununa döndü. Ve her taş yandığında, sadece orman değil, gelecek de devriliyor.
YAPAY ZEKA “BEN ROBOT DEĞİLİM” DEDİĞİNDE NE YAPACAĞIZ?
Geçtiğimiz hafta, dijital dünyanın en ironik anlarından biri yaşandı: OpenAI’nin yeni yapay zeka aracı ChatGPT........
© Karar
