Tutuklu yargılama böyle mi zorlaştırılacaktı?
Aslolan tutuksuz yargılamaktı. Tutuklu yargılama, zorunlu hallerde ve ancak şartları oluşursa başvurulacak istisnai bir tedbirdi. Önden peşin cezalandırma yöntemi gibi kullanılamazdı. Yargı yetkisinin kötüye kullanılması olurdu.
İktidar, Türkiye'yi bu dertten kurtarmakta kararlıydı. Diğerleri gibi bu sorunu da çözse çözse AK Parti, çözecekti.
Derken keyfi ve uzun tutuklu yargılamayı zorlaştıracak düzenlemeler, 2012'de çıkan 3. Yargı Paketi'ne kondu.
Artık somut olgulara dayandırılmadan, tutuklamayı zorunlu kılacak nedenler oluşmadan, suçlama ve cezayla orantılı olmayan, ölçüsüz tutuklama kararları verilemeyecekti.
Hatta sanıklar tutuksuz yargılanabilsin diye adli kontrolde ceza sınırı bile kaldırıldı. Ki tutuklamaya sıra gelmesin, en son çare olsun.
Üstünden başka yargı reformu strateji belgeleri ve paketleri geçti.
Sorun hâlâ çözülememiş olmalıydı ki... 2020'ye geldiğimizde dönemin Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, hakim ve savcılara şöyle seslenme gereği duydu:
"Özellikle beraat oranları, 'adalet, yanıldığını anlayınca geri veremeyeceğini hiç almamalıdır' sözünü tekrar hatırlatıyor. Haksız yere içerde tutuklu kalan kişinin o günleri, kayıpları geri gelmiyor. Dolayısıyla 'pardon' dediğinizde, özür dilediğinizde veremeyeceğiniz o günleri, o özgürlüğü, o kararı verirken çok iyi düşünmek, haksızlık ve mağduriyete neden olmamak lazım. Aslolan tutuksuz yargılamadır. Tutukluluk istisnadır. Deliller toplanmış, kaçma şüphesi yok, yeri yurdu........
© Karar
