1500’üncü yıldan selâm
Aşk başka bir şey. O’nunla dolu olunca oturur O’nun doğumuna yazdığınız şiire “Vesiletü’n-necat – Kurtuluş vesilesi” dersiniz. “Dedi gördüm ol habibin ânesi – Bir acep nur kim güneş pervanesi.” Bir nur ki güneş onun pervanesi olmuş.
Süleyman Çelebi’nin yüreğinden o kopuyor, ne diyebilirsiniz ki…
Yaradan o aşkı bereketlendirmiş ve bu topraklarda Mevlid, sımsıcak buluşmaların mayası olmuş.
1500’üncü yılını idrak ediyoruz mevlid-i Nebi’nin. Kutlu doğumun.
Bizim dünyamızda “Mevlidin – Doğumun”, hani Muhammed’in bebekliği – çocukluğu ile ilgili bir sevgi yumağı boyutu var. “Adı güzel kendi güzel Muhammed” diye ninniler seslendirmiş annelerimiz.
Ama Muhammed’in bir de İnanç temeline ilişkin yeri var içimizde. Allah Tealâ O’nu seçmiş insanlığa önder olarak. Elçi olarak, Peygamber olarak.
Mehmet Âkif’in “Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta – Dişsiz mi bir insan onu kardeşleri yerdi” diye tasvir ettiği Mekke toplumunun, ya da o günlerdeki dünyanın içinden o doğdu. 100 yıl evvel yine Akif anlatacaktı: “On dört asır evvel, yine bir böyle geceydi, Kumdan, ayın on dördü, bir öksüz çıkıverdi!”
İlahi tasarruf böyle gerçekleşiyor: İnsanlığın içinden bir “Elçi” gönderiliyor. İnsan ama Yaradan’dan “Haber getiren” bir insan. Haber getiren ve getirdiği haberi hayatıyla örnekleyen bir insan.
Hazreti Muhammed “Elçi” olarak........
© Karar
