26 Ağustos da Bizim 30 Ağustos da
Krizler yaratan kimlik siyaseti kafa karıştırmakla kalmaz, birliğe kezzap suyu döker. Şüphesi bile ayırır, böler. Devlet-millet hayatında farklıklara değil, beraberliğe, bir olana, bir araya getirene bakılır. Onu tartıştıracak farklılıkları öne çıkarmak ayrımcılığın sinsi yüzüdür. “Biz her şeyi beraber yaptık” diyerek egemen güce karşı saldırıya geçmeye kadar varır. Bizde İslamcı görünen cenahın bir bölümünün güttüğü ve PKK çizgisindekilerle birleştikleri argümanlardan biri budur.
Niyet, şu veya bu hak hukuk meselesi veya demokratik tavır gösterme değil, devleti kuran unsura ortak getirmektir. Devamı “Beraber yaptık ama sadece senin adın var” şeklinde gelir. Nereye varacağını iyi biliyoruz. Yüzyıl önceye kadar ve sonra yüzyıla yayılan ayrılıkçı hareketlerle yaşadık.
Bu davayı güdenler tarih, millet, devlet nedir bilmez değiller. Bir devlette yetmiş iki buçuk millet olabilir ama devletin adı tektir. Ordusu kurucu milletin ve devletinin ordusudur. İslamcılarımızın motivasyonu ayrı. PKK’nın dediği açık: “Ben seni, yeni efendilerim büyük güçlerle döveceğim, zamanı gelince de ayrılacağım”. “Zamanı gelince” ibâresi önemlidir. O vakte kadar egemen güç yıpratılır, sürecin ağır masrafı ödettirilir, kimlik oluşturma bedeli de ona yüklenmiş olur.
Şimdi bizde bu süreç mi yürüyor derseniz, kesin bir dille “evet” derim. Hatırlayın, terörün başı, “Yirmi yıla ihtiyacımız var” demişti. O yirmi yıl bitti. Kimse üzerinde durdu mu bilmiyorum, görüntülü zehir zakkum –sözüm ona- terörsüzlük açıklamasında, “Ayrı devlet kurmaktan vazgeçtiklerini” buyurdu. Argo tabirle söylersem belki daha rahat anlaşılır: Adam,........
© Karar
