ZOR GÜNLERDE 1 MAYIS’I ANLAMAK
Emeğin, alın terinin yok sayıldığı, sömürünün iyice azgınlaştığı günlerden geçiyoruz. Yokluk ve yoksulluğun küçük bir azınlığın dışında tüm halka yayıldığı ve nüfusun yüzde sekseninin temel sorunu durumuna geldiği ülkemizde içi dolu, topluma umut veren, hamasetten uzak 1 MAYIS yazısı yazmak zor olacak. Ancak yine de duygu seline kapılmadan, yönlendirmelerden ve öznellikten uzak kimi anımsatmaları yapmak, çözüme katkı sunmak bir görevdir diye düşünüyorum.
1 Mayıs’ın anlamı, tarihsel seyri, dünyada ve ülkemizdeki kutlamalar/anmalar ve bütün bunlara yönelik, bilerek ya da bilmeyerek yapılan yorum ve değerlendirmelerden -övgü ya da karalamalardan- önyargılardan uzak durmaya çalışarak yazımı sürdürmek isterim. Çünkü elli yıla yaklaşan ve bitmeyen/bitirilmeyen 1 Mayıs polemikleri toplumsal önderlikleri ve siyaseti yordu artık!
(…)
Toplumsal çözülmenin, siyasi, sosyal ve en önemlisi ahlaki büyük savrulmaların eşiğindeyiz. Dış tehdidin giderek tırmandığı, arttığı bir dönemden geçmekteyiz. Anayasal-yasal-hukuksal süreçlerin tıkandığı, “ben yaptım oldu“ nun dayatıldığı bir keyfiyet yukardan aşağıya toplumu sarmakta. Azgınlaşan emperyalizmle yarışırcasına yasadışı yöntemlerin uygulandığı bir hükümet etme anlayışı… İrtica ve gericiliğin sınırlı bir laik-demokratik düzene dahi katlanamaması… Yağmacıların, bilim karşıtlarının, hurafenin, cemaat ve tarikatların devlet kadrolarında ve bakanlıklarda etkin olması… Ve bütün bu olumsuzluklara karşın gençliğin-halkın/ulusun ayağa kalkışı, aynı zamanda 1 Mayıslara, emeğe-alın terine destek olarak algılanmalı.
Uluslararası sömürü ağı emperyalizmin doğası gereği daha fazla kazanma hırsı varlığının devamı için zorunlu. Kuşkusuz emek güçlerinin örgütlü savaşımı, dayanışması, direnci, sömürüye karşı duruşu, bu süreci belirleyecektir.........
© Karadeniz'de sonnokta
