TALAT PAŞA, SEN ÇOK YAŞA
Bugün, tarihimizin derinliklerinde iz bırakan bir ismi yeniden hatırlıyoruz. Adı, direnişin, fedakârlığın ve millet olma şuurunun sembolü: Mehmet Talat Paşa.
Kimi zaman bir devlet adamı, kimi zaman bir hedef tahtası. Ama her zaman vatanını seven, milletini savunan bir kahraman.
Bugün bize miras kalan bu topraklar, kolay korunmadı. Balkanlar’da, Kafkasya’da, Anadolu’da çöken bir imparatorluğun küllerinden, millet olma bilincini diriltmeye çalışan bir kuşağın mensubuydu Talat Paşa. Onun mücadelesi, yalnızca bir siyasi kariyer değil; bir milletin varlık-yokluk savaşıydı.
1915’te alınan “Tehcir Kararı”, savaşın göbeğinde, cephe gerisinde patlak veren isyanlar, çete saldırıları ve düşmanla iş birliği yapan unsurlar karşısında devletçe alınmış bir güvenlik tedbiriydi. Ne yazık ki, bu tarihi karar, bir asırdır çarpıtılıyor; emperyalist merkezlerin desteğiyle Türk milletine karşı utanç iftiralarına dönüştürülüyor.
Ermeni lobileri ve onların siyasi uzantıları, yıllardır tek taraflı bir tarih yazımıyla dünya kamuoyunu yönlendirmeye çalışıyor. Peki, kimse sormuyor mu?
Osmanlı Devleti üç cephede savaşırken, doğuda Ruslarla iş birliği yapan silahlı Ermeni çeteleri Van’da isyan ettiğinde, ne yapmalıydı? Türk köyleri yakılıp kadınlar-kızlar, yaşlılar camilere doldurulup canlı canlı yakılırken, devlet seyirci mi kalmalıydı? Ordumuz arkadan kalleşçe vurulurken devlet seyirci mi kalmalıydı!
Talat Paşa, bu soruların cevabını bir devlet adamı kararlılığıyla verdi: Devletin bekası için, düşmanla iş birliği yapan unsurların geçici olarak başka bölgelere nakli zorunluydu. Bu bir tercih değil, bir mecburiyetti.
Bazı çevreler, Talat Paşa’yı karalamak için onun fikri yönelimlerini ağır ithamlarla lekelemeye........
© Karadeniz'de sonnokta
