menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İfşa pratiğine karşı cadı avı örgütlemek ve sinsi anti-wokeculuk

6 0
18.11.2025

Geçtiğimiz ağustos ayında, sosyal medyada, büyük çoğunluğu sanat camiasını hedefine alan bir ifşa süreci başlamış; kadınların dayanışmasıyla hızlıca bir dalgaya dönüşmüştü. Her ne kadar bu dalga, beklenenden kısa sürede sönümlenmiş gibi görünse de ileriye dönük bir potansiyeli de içerisinde barındırdığını görmek mümkün.

Öte yandan bu süreçte açığa çıkan tartışmalar da yine bize son dönemde kadınlara ve kadın hareketine dönük saldırıların ve gerçeği çarpıtma çabalarının hala karşılık bulabiliyor olduğunu da bir kez daha gösterdi ne yazık ki. Tüm bunlara rağmen kadınların defaatle tacize ve şiddete karşı ses çıkarmaya devam etmesi ve bu konudaki farkındalığı yükseltmesi son derece önemliydi.

Bugün kimi zaman bir saldırının parçası olarak, kimi zaman da fikri bulanıklıklarla ortaya atılan ifşa karşıtı argümanları deşifre etmenin son derece önemli olduğunu düşünüyorum. Bunu gerekli görmemin asıl sebebiyse bu söylemlerin kadınlar arasında ve sol içinde de yayılma eğiliminde olması. Ancak bu kısma geçmeden önce, ifşa nedir ve ne amaçla yapılır bunu bir hatırlayalım önce.

İfşa pratiğinin kökeni

İfşa, tarihsel olarak yalnızca bir “açığa çıkarma” eylemi değil, politik işlevi olan, iktidar ilişkilerini deşifre eden bir müdahale biçimi. Günümüzde özellikle feminist hareketler, cinsiyete dayalı şiddet, taciz ve sömürü biçimlerini görünür kılmak amacıyla ifşa yöntemine başvuruyor. Bu pratik, “kişisel olan politiktir” önermesinin dijital çağdaki yeni biçimi olarak yorumlanabilir. Ancak ifşanın politik kökenleri, yalnızca ikinci dalga feminizme değil, daha öncesinde sosyalist hareketlerin ajitasyon ve teşhir stratejilerine kadar uzanıyor.

1970’lerde ikinci dalga feminizmin “kişisel olan politiktir” sloganı, bireysel deneyimin politik değerini öne çıkarmıştı. Bu doğrultuda kadınlar özel alan deneyimlerini kamusal alana taşıdı. 1970’lerde bilinç yükseltme gruplarında kadınlar, şiddet deneyimlerini birbirleriyle paylaşarak politikleştirdiler. Bu süreç, bugünkü anlamda ifşa kültürünün temeli sayılır: sessizlik yerine konuşma, utanç yerine dayanışma. 1990’larda taciz ve istismar vakalarının medya yoluyla duyurulması “modern ifşa” kültürünün başlangıcı olarak görülür. Bu dönemle birlikte, ifşa hem yargı sistemine hem de kamuoyuna baskı kurmanın bir aracı hâline geldi. 2010’lardan itibaren sosyal medya platformları bireylerin kendi hikâyelerini doğrudan paylaşabildiği ve yaygınlaştırabildiği bir zemin sundu. #MeToo hareketi (2017) ifşa kültürünü dünya çapında yaygınlaştırdı. Bu dönemde ifşa, hem kadın dayanışmasının bir aracı hem de adalet sistemine güvensizliği ifade ediyordu.

Bu etkiyle Türkiye’de de benzer şekilde; önce 2017’de #SusmaBitsin etiketiyle bir ifşa dalgası yaşanmış, ardından gelen seneler içinde biri üniversitelerde ifşaların öne çıktığı, diğerleri medya ve sanat camiasından ifşaların öne çıktığı ifşa dalgaları yaşanmıştı.

Sosyal medyada cinsiyete dayalı şiddet, taciz ve istismar vakalarının görünür kılınmasıyla ifşa, geniş kitlelerce tartışılır hâle geldi ve içerisinde çeşitli etik tartışmaları da barındırdı. Bu tartışmaların bir kısmı, bilhassa köpürtülerek, hattâ yine dijital mecraların gücü kullanılarak, ifşa pratiğine karşı saldırıyı örgütlemiş ve bunu aynı tarihlerde yükselişte ve güçlü olan kadın hareketine karşı bir kampanya olarak kullanmıştır.

Me Too karşıtı bir mit yaratımı

Bu saldırının en büyük projelerinden biri ve dönüm noktası ise Johnny Depp davasıydı. Apaçık Me Too karşıtı bir proje olarak yürütülen bu dava, bilhassa kamuya açık şekilde yürütülmüş ve her aşamasıyla ifşaya karşı argüman üretme dersine dönüştürülmüştü. Dava, Johnny Depp tarafından, eski eşi Amber Heard’e karşı kendisinin şiddet faili olduğuna dair bir gazeteye verdiği röportaj üzerinden iftira iddiasıyla açılmıştı. Birçok kişi muhtemelen hâlâ bilmiyordur; fakat aynı dava daha önce İngiltere’de görülmüş ve mahkeme bahsi geçen 14 aile içi şiddet olayından 12’sinin gerçekleştiğini kanıtlayarak Johnny Depp aleyhine karar vermişti. Buna rağmen aynı davanın tekrar ABD’de açılması, davaya ilişkin bazı detaylar ve canlı yayınlanması talebi dahi bu davanın bir saldırı olarak kullanılmak istendiğinin emareleriydi.

Apaçık Me Too karşıtı demem boşuna değil; zira Johnny Depp’in avukatları savunmalarında Me Too hareketini suçluyorlardı. Medyada davanın her aşaması Johnny Depp’i aklamak, Amber Heard’ü intikamcı bir deli olarak göstermek için çarpıtılırken, dava tamamen bir Me Too karşıtı şova dönüştürülüp, tıpkı Me Too gibi sosyal medyayı bir güç olarak kullanmaya çalışan ve ifşa kültürüne karşı bir linç kampanyasını örgütleyen bir işe dönüştürüldü. Planlı bir şekilde kadın düşmanı bir kampanya olarak örgütlendi. İşin üzücü kısmı bu kampanyanın karşılık bulması ve Me Too gibi güçlü bir hareketin ardından, kadınlara “ses çıkarırsanız siz de linç edilirsiniz” mesajını veriyor, erkeklerin bu güç karşısında mağduriyet yaşadığı fikrini besliyor oluşuydu. Bu dava içerisinde kullanılan tüm çarpıtmalar ve türetilen söylemler, ilk kez burada açığa çıkmamakla beraber, bugün hâlâ ifşa hareketlerine karşı en öne çıkan argümanlar olarak kullanılmakta.

Yaygın olana ender muamelesi yapan şu şüphecilik
İfşalara ilk karşı tepkilerden biri, öncelikli olarak ifşacının güvenilirliğinin sorgulanması. Burada açığa çıkan şüphecilikse, kadının beyanının esas alınıp, konunun bir soruşturmaya tâbi tutulması gerekliliği gibi bir fikri içermiyor ne yazık ki. Daha ziyade “böyle bir şey olabilir mi sahiden?” gibi garip bir şaşkınlık, hattâ kimi zaman öfke hâliyle açığa çıkıyor.

Bu noktada öncelikle şaşkınlık ve şüpheye dair şuna değinmekte fayda var. Bizi şaşırtan, şüpheye düşürenin genellikle normdışı olması gerekmez mi? Oysa gerçekte kadına yönelik şiddet, taciz, istismar bu kadar ender suçlar olarak mı açığa çıkıyor? Öne sürülen iddia, toplumsal gerçeklikle bu kadar örtüşmez vaziyette mi? Bu şüpheci tepkilerin kimi zaman vardığı nokta, gerçekten de içinde yaşadığımız koşulların aynı olup olmadığını veya farkındalığı sorgulatabiliyor. Keza içinde yaşadığımız sistem, erkek ve devlet şiddetini tekrar tekrar üretir ve meşrulaştırırken, bir ifşayı duyduğumuzda veya okuduğumuzda ilk tepkimizin bunun yaşanmamış olmasına dair şüphe olması oldukça çelişkili.

Bu duruma en net cevabı bir sosyal medya kullanıcısı veriyor bana kalırsa: “Bir kadın yaşadığı tacizi paylaştığı zaman aklınıza ilk gelen bunun iftira olma ihtimali ise mağdurla değil, faille empati kuruyorsunuz.” Bunu akıldan çıkarmamakta fayda var.
Kanıtlar gerçekten sizi tatmin edebilir mi?

Şüpheyle birlikte gelen kanıt görme isteği. Öncelikle şunu belirtmek gerekir, kimse ifşalar üzerinden soruşturma yürütülmeden veya değerlendirme yapılmadan ifşalanan erkeği linç etmek gibi bir modeli öneriyor değil; feminist ifşa da böyle bir şey değil zaten. Keza bu kaygı üzerinden ifşa yöntemine saldıranlara şunu da belirtmek gerekir ki, zaten ortada kitlelerin bir kanıt dahi görmeden fail erkekleri linç etmeye hazır olduğu bir tablo da yok ortada. Aksine, ifşalar, kanıtlara rağmen, “acaba”, “ya yalansa”, “sahteyse” gibi ithamların arasında mağdur suçlayıcı saldırılarla gerçekleşmeye devam ediyor.
Bu kanıt beklentisi çoğunlukla suç ânına ilişkin kanıt arayışı olurken -ki ifşaya konu olan durumların büyük çoğunluğu için bunun somut delillerle ortaya koyulmasının oldukça güç olduğu herkes için aşikârdır-, kanıtları çürütmek gibi bir eğilimin açığa çıktığını da görüyoruz. Yine Johnny Depp davası, ifşaya karşı bir saldırı olarak kanıta nasıl yaklaşılması gerektiğini bize güzel örnekliyordu. Amber Heard’ün elinde kanıt bulunmayan şiddet anlatılarına dair “kanıt nerede?” diye sorulmuş, kanıtlı olanlar içinse “neden ses kaydını açmış, neden kamerayı açmış, öncesinde tuzak mı kurmuş, kışkırtmış mı” vs. denilmişti. Mahkemede “Onu yakmadan önce boğalım, öldüğünden emin olmak için yanmış cesedini s…” mesajları okunan, psikolojik ve fiziksel şiddeti ortaya koyan ses kayıtları dinletilen, şiddet anlarında uyuşturucu ve alkol etkisinde olduğu onlarca kez görüntülerle kanıtlanan Johnny Depp, bu davada kamuoyunun gözünde de aklanmıştı. Bu oldukça büyük bir manipülasyon başarısıydı.

Kanıt beklentisine dair, bir de bu konulardaki bilinç eksikliğinin bir sonucu olarak kanıtın kanıt niteliğini görememek gibi bir sorun var. Mesela bu son ifşa dalgasında da “ifşalandım” diyerek esasen kendisini........

© Kaldıraç