Sen Bana Geldin Ben Kendime
DİLİNDEN düşmeyen bir zikir olmuştu neredeyse.
Bir muhabbetin tam ortasında bazen selamlaşmanın veya kucaklaşmanın arifesinde yani hemen öncesinde bu cümleyi söylerdi. Bu elbette insanı köklendiren bir hitaptı.
Sevincin zirvelerine taşıyıp kişiye yedi gün yedi gece düğün bayram yaptırabilirdi.
İnsanı içine düştüğü hüzünden, kederden çekip çıkararak tüy kadar hafifletebilirdi.
Hatta göz pınarlarının musluğunu rahatlıkla açtırabilirdi.
Diriltirdi insanı…
Bundan daha latif bir iltifat olamazdı.
Bundan daha ince bir kalbî dokunuş düşünülemezdi.
Bundan daha ateşleyici bir enerji yüklemesi hesap edilemezdi.
Bundan daha güçlü ümitsizlik kuyusuna salınmış sağlam bir ip olamazdı.
Bu söz bir dayanaktı. Kişinin tutunabileceği bir kulp, yaslanabileceği sağlam bir duvardı.
Bu sözü ruhunda duyup devinime geçmeyen insan olabilir miydi hiç?
İnsanın hücrelerinin en ücra noktalarına kadar birden sirayet eden bu söz insanın gönlünde nice muştulu şafaklar attırırdı.
Bunları biliyordu elbette ve sonuç alıyordu. Kimseden de esirgemiyordu.
Herkesin doya doya içtiği, meydana kurulmuş tarihi bir çeşme gibiydi.
…
SÖZDE kalmazdı elbette ağzından çıkan bu cümle. Muhatabına gerçekten değer verirdi.
Kalbinde olduğunu hissettirir ama onu ezerek yapmaz, borçlandırmazdı.
Bu........
© İstiklal
