Muvakkit Ahmet
ÜÇ erkek kardeşin küçüğüydü. Bacıları yoktu.
Dedesi kendisine benzettiğinden ona karşı olan muhabbeti diğerlerine göre fazlaydı. Tüm ilgisini ona yöneltmişti. Neredeyse babası mesabesindeydi. Onların odasında yatıp kalkıyordu.
Çocuk büyüdükçe huyları fark edilmeye başlanmış ve bahsi geçen benzemenin artık sadece fizik ile sınırlı olmadığı görülmeye başlanmıştı. Mizaç çekimi söz konusuydu. Neredeyse hık demiş dedesinin burnundan düşmüştü.
…
DEDE zaman yönetimi konusunda hassastı. Yelek cebinde köstekli saati hiç eksik olmazdı. Tabiatı iyi okurdu. Yağmurun geleceğini saatler öncesinde haber verir harmandaki buğdayların ıslanmaması için toplamalarını emrederdi. Onların bunu yaptığını gören harman komşuları tecrübeye dayalı görgüleri olduğundan onlar da hemen aynı işi yapar ürünlerini zayi olmaktan kurtarırlardı.
Rüzgârın estiği yön ve şiddetini de okur buna ilişkin öngörülerini paylaşılırdı. Söğütlerin rüzgâra göre çıkardığı seslerden ve aldığı şekle bakarak o sene hasadın ne seviyede olacağı hususunda tahminler yapar ve komşularını yönlendirirdi.” Elinizdeki ürünü hemen ofise götürüp elden çıkarın” dediğinde bunun o sene ürünlerin bol olması sebebiyle fiyatların düşeceğini hemen anlayıp gereğini yaparlardı. “Ürününüzü tutun” dediğinde beklediğin zaman daha iyi bir fiyatla satabileceklerini anlarlardı.
Başını semaya çevirdiğinde saatin kaç olduğunu anlardı. Saatine bakması sadece teyit için olurdu.
…
AHMET zamanla dedesinin tüm özelliklerini giyindi. Hatta ondan öteye bile geçti denilebilir. Dede onu test etmek için bilmiyormuş gibi sorular sorarak yetiştirmişti. Kendisine yönlenen sorulara Ahmet “Vakittir” veya “Vakti değildir” derdi. Belki ötesini o da bilmiyordu. O sebeple uzun uzadıya izahlara girişmezdi. Köyünün bir nevi “Zaman........© İstiklal
