Kargalardan Gül Sorarsın
AKLIMIZ şaştı, gönlümüz bulandı.
Yaşadığımız çağ yordu hepimizi…
Çoğumuz paçasını öyle ya da böyle kaptırdı.
Malumatla yetinip ilme gayret etmekten kaçındığımızda kendini bizlere öncü olarak sunanların martavallarını ilim sandık. Zaten istedikleri de buydu.
Onlar yetkili kılınmıştı, faziletliydi, öncüydü. Seçilmişlerdi.
Ve bizim için didinip duruyorlar, ilimlerinden faydalandırıyorlar, sınırsız fedakarlıklarda bulunuyorlardı. Bizim ayrıca öğrenmemize hacet yoktu. Zaten buna zamanımız da aklımız da yetmezdi. Zira bizler onlar gibi seçilmişlerden değil sıradan insanlardık. Dolayısıyla mükellefiyetimiz tâbi olmaktan ibaretti. Hem de anlamaya yönelik sorgulayıcı sorular sormadan. Tam bir kabul ile…
Baktık ki, bizim gibi niceleri var. Hiç mesele etmiyorlar. Gayet mutlular üstelik.
Kandırılmışların çokluğunu hayra yorarak gafletin çarkları arasına kendimizi bıraktık.
…
HİCAR olduk…
Devenin ayağını bileğinden semer ağacına bağladıkları ip misali bizi kendilerine bağladılar. Su üzerindeki bir kabarcığa üfler gibi üfleyerek bizi istedikleri yönlere ittirip götürdüler.
Hicar olmayı yani onlar tarafından yönlendirilmeyi kabul edip kendilerine tabi olduktan sonra elbette burada durmadılar. Çünkü maksatları önce hicar sonraysa icar idi. Malum olduğu üzere icar bir bedel karşılığında kiralamak demektir. Ancak burada da tersi işledi. Bizlerin aklını, kalbini, duygu ve düşüncelerini kiraladılar ama karşılığında bir şey vermediler. İşi daha ileri götürerek bizlerden aldılar.
Kargayı bülbül görme yanılsamasından sonra zaten buna müstahak olmuştuk.
…
AKLIMIZI........
© İstiklal
