menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Hegemonyanın iki yüzü: Muhafazakar ve Özgürlükçü akımlar

14 0
20.02.2025

Dünyaya hakim olma düşüncesi, ilk insandan bugüne değin ciddi tecrübeler yaşamıştır. Bu tecrübe birikimi devasa bir kültüre dönüşmüş ve “üst akıl” adı altında nihayet bir hegemonya çıkarmıştır. Dünya hegemonyası tarih boyunca kendini muhafaza edebilmiş ve insanlığı domine edici etkisini farklı coğrafyalara geçiş yeteneği sayesinde sağlayabilmiştir. Hegemonyaya ait bu yeteneği cari kılan bileşenlerin korunması adına, tez ve antiteze dayalı bir mekanizma ile tahakküm sistemleşmiştir. Sistem, böylece organize varlığını daha ileri taşıyabilmiştir.

Hegemon sisteme dair mekanizmalar ana akım siyasi yaklaşımların temelini oluşturuyor. Bir yandan Muhafazakarlık, diğer yandan demokrasi ve bir takım özgürlükler vaad eden yenilikçi hareketler, toplumları bloke eden unsurlar olmuştur.

Bir önceki yazımızda hegemonya geçişlerini, yeni (üretilen) dinlerin veya inanç sistemlerinin ortaya çıkışıyla ilişkilendirmiştik. Bu geçişler, hegemonyanın devamlılığını sağlamak ve toplumları konsolide etmek amacıyla işlev görüyor. Dünya siyasi tarihinde devletler gerek kendi toplumlarına gerekse dünyaya hakim olma adına mevcut dinlerden her an yararlanmıştır. Bu oldukça doğaldır. Fakat; İlerleyen dönemlerde dinleri kendi çıkarlarına hizmet edecek şekilde yeniden düzenlemekten veya yeni dini yapılar inşa etmekten sakınmamışlardır.

Özgürlükçü ve liberal hareketler ise, eski hegemonik sistemlerden kurtulmayı ve yeni bir hegemonik yapıya geçişi kolaylaştırmayı temsil ediyor. Liberalizm, bireysel özgürlükleri, pazar ekonomisini ve sivil hakları savunarak, katı hiyerarşileri ve geleneksel yapıları sorguluyor. Zira; Coğrafi Keşiflerle zenginleşen Avrupa'da, Rönesans ve Reform hareketleriyle birlikte, doğuda Osmanlı hakimiyetinde olan bölgelerin cazibesi azalmıştır. Bu dönemde, Avrupa'nın yeni buluşlar ve düşünceler ile yükselişi, doğunun muhafazakar yapısını geride bırakarak, batının hegemonyasını güçlendirmiştir. Protestanlık, Katolik Kilisesi'nin muhafazakar yapısına karşı bir reform olarak ortaya çıkmıştır ve bu süreçte dinamikler batı lehine değişmiştir. Bu süreç hegemonyanın ekseriyetle batıya doğru kaymasıyla da bağlantılıdır. Batılılaşma süreci bundan sonra coğrafya gözetmeksizin devamlılık arz etmiştir.

Günümüzde de, ABD........

© İstiklal