Yazmak Meselesi
Görselliğin merkeze oturduğu, konuşmadan anlaşılmaya çalışıldığı bu çağda yazmak, bir deli cesareti. Zaten yazmak başlı başına bir deliliktir. Sözlü kültürün konforundan yazılı kültürün karmaşasına adım atmak, bir anlık düşününce akıl karı değildir. Ama yine de yazarız. Çünkü yazmak, insanın içindeki derin boşluğun sesiyle yüzleşmesidir.
Bir insan neden yazar? Bu sorunun tek bir cevabı yok. Yazmak, insanın kendi ruhuyla tanışmak istemesinin sonucudur. Kendini tanıma ve tarihe bir iz bırakma arzusunun bir getirisidir. Sylvia Plath bunu şöyle ifade eder: “Bir şey yazmak, onu sonsuza kadar yaşatmak demektir.” Yazmak, insanın ölümlülüğüne meydan okuma biçimidir. Zamanın silip süpüremediği bir varoluş çığlığıdır.
Hani derler ya, "Kendimizi başkasına anlatmak için yazarız." Yalandır bu. İnsan, yazdığı her kelimeyle aslında kendiyle yüzleşir. Margaret Atwood’un dediği gibi: “Herkes bir kitabı bitirdiğinde iki kişidir: Kitabı yazan ve onu yazarken........© İstiklal
