PKK ve Avrupa’nın ‘Çifte Standart’ Terörle Mücadele Politikası: Neden Göz Yumuluyor?
Terör, yalnızca patlayan bombalardan, yıkılan şehirlerden, kaybedilen canlardan ibaret değildir. Terör, aynı zamanda bir zihniyet meselesidir. Bu zihniyet; şiddeti araçsallaştıran, sivilleri hedef alan, devleti parçalamayı hedefleyen örgütleri romantize eden ve dahası, onları meşrulaştırmaya çalışan bir ikiyüzlülüğü de içinde barındırır. PKK ve onun Avrupa’daki algılanış biçimi, işte tam da bu zihniyetin bir göstergesidir.
Yıllardır Türkiye, sınırları içerisinde ve dışında, dünyanın en organize ve ideolojik açıdan en karmaşık terör örgütlerinden biriyle mücadele ediyor: PKK. Bu örgüt, yalnızca silahlı saldırılarla değil; medya, STK maskesiyle faaliyet yürüten yapılar ve diaspora üzerindeki propaganda ağı ile çok katmanlı bir tehdit oluşturuyor. Ne var ki Avrupa’nın bu yapıya yönelik yaklaşımı, açıkça bir çifte standardı gözler önüne seriyor. Bir yanda terörü lanetleyen, diğer yanda terör örgütü mensuplarına sığınma hakkı tanıyan, onlara STK kurdurma özgürlüğü sağlayan, yayınlarını serbestçe yaymalarına olanak tanıyan bir Batı profiliyle karşı karşıyayız.
Avrupa’nın İkircikli Terör Tanımı
Avrupa Birliği, PKK’yı resmi olarak terör örgütü listesine almış olsa da, uygulamada bu tanımın gereği yerine getirilmiyor. Almanya, Fransa, Belçika, İsveç gibi ülkelerde PKK’nın legal görünümlü uzantıları, yıllardır açıkça faaliyet göstermektedir. Bu ülkelerde PKK sempatizanları, sokaklarda ellerinde terörist başı Abdullah Öcalan’ın posterleriyle yürüyüşler düzenleyebiliyor, örgüt propagandası yapan medya organları hiçbir yaptırıma uğramaksızın yayın yapabiliyor, hatta bazı durumlarda bu yapılar kamu fonlarından dolaylı olarak destek alabiliyor.
Burada karşımıza çıkan sorun, Avrupa’nın terörü “coğrafyaya göre tanımlayan” yaklaşımıdır. Avrupa için terör, Paris’te bombalar........
© İstiklal
