menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

“İki Çağın Kahraman Yiğidi”: Çerkes Hasan’dan Ömer Halisdemir’e…

12 0
15.07.2025

“Vatan söz konusuysa, gerisi teferruattır.”

Tarih, cesaretin zaman tanımadığını hepimize gösterir.

Biri Osmanlı’nın çöküşe yüz tuttuğu günlerde saraya sızmış ihanetin karşısında tek başına dikilen bir yiğit asker: Çerkes Hasan

Diğeri modern Türkiye’nin bekasına yönelmiş en büyük tehditlerden birini göğsünü siper ederek durduran bir yiğit asker: Ömer Halisdemir

“Vatan için bir ömür, bir anlık karar ve sonsuz bir destan”

İkisi de hafızalardan silinmeyen o destanı bizlere öğretti ve yaşattılar.

İki farklı çağ, iki farklı tarih ve iki farklı kıyafet. Lakin tek bir ortak ruh var: Vatan uğruna şahadet.

İkisi de yalnızdı. Ama arkalarında koca bir milletin onuru vardı. Tüm Türkiye vardı.

Tarihler, mekânlar, nesneler değişir. Kostümler farklıdır. Ama özünde değişmeyen en önemli şey:

“Velinimeti uğruna fedây-ı can eyleyen’’

Koca bir milletin ve vatanın istikbali için göze alınan şehadettir.

İki Çağın Kahramanı

Sadece birer asker değil… Milletin kalbine kazınan adanmışlığın, direnişin ve onurun simgesi olan bu iki büyük yiğidin hayatı ve eylemleri, bıraktıkları mirasa ışık tutuyor. Çerkes Hasan ve Ömer Halisdemir bize sadece geçmişi anlatmaz. Bugüne ve yarına bir seslenişi iletir. Vatanı savunmamızı öğretir. Yaşadığımız bu kutsal topraklara al bayrağımız altında ihanetin asla olamayacağını öğretir. İkisi de unutulmaz birer kahraman abideleridir.

Askeri darbe karşısında geçit vermeyen iki yiğit, aynı ruh, aynı kurşun:

“Biri Osmanlı tokadı, diğeri Cumhuriyet tokadı”

15 Temmuz…

Çerkes Hasan ile Ömer Halisdemir… Tam bu zamandaki hikâyede bir Osmanlı subayı olan Çerkes Hasan ile 21. yüzyıl Türkiye’sinde özel kuvvet mensubu olan şehidimiz Ömer Halisdemir aynı kader çizgisinde buluşur. Biri Abdülaziz sonrası Osmanlı’nın karanlık döneminde, diğeri 21.yüzyılın demokrasi mücadelesinde… Ama ikisi de millet adına, namus adına, vatanın bekası için tek başlarına vücutlarını siper etmiş; iki ayrı zamanda, lakin tek gayede şehadete ermiş; aynı ruh, lakin farklı çağlarda bizlerin her birisine borçlu olduğumuz aziz kardeşlerimiz.

Çerkes Hasan kimdir?

Kısaca göz atalım… Sultan Abdülaziz’in kayınbiraderi olan Hasan. Lakabı “Çerkes Hasan”. Kafkasya kökenlidir. Osmanlı’ya göç eden Çerkes (Adige) kökenli bir ailenin ferdidir. Osmanlı’da Harp Okulu mezunudur ve Zaptiye Nezareti’nde görev yapmıştır.

Peki neydi Çerkes Hasan’ı önemli yapan? Bir göz atalım… Sultan Abdülaziz, tahttan indirildikten kısa süre sonra ölü bulunur (intihar mı, cinayet mi hâlâ tartışılır). Sultan Abdülaziz’in yakın çevresi, ölümünden dönemin Sadrazamı Mithat Paşa’yı sorumlu tutar. Çerkes Hasan, 15 Haziran 1876’da Mithat Paşa’nın destekçilerine ve dönemin siyasi aktörlerine karşı harekete geçer. Osmanlı’daki siyasi suikastlerin ilk örneklerinden biri olarak görülür.

Osmanlı Devleti bu dönemde iç ve dış sorunlarla uğraşmaktaydı. Sultan Abdülaziz’in hal’i ve yeni padişah V.Murat’ın tahta geçme meselesi söz konusu olduğundan bakanlar her gece bir konakta toplanıp durumları tartışıyorlardı. Olay gecesi yani 24 Cemaziye'l-evvel akşamı Vükela Heyeti, Beyazıt’taki Mithat Paşa konağının üst katında toplanmışlardır. Toplantıda Sadrazam Mütercim Rüştü Paşa, Hariciye Nazırı Raşit Paşa, Serasker Hüseyin Avni Paşa, Kaptan-ı Derya Kayserili Ahmet Paşa, Maarif Nazırı Cevdet Paşa, Defter-i Hakani Nazırı Yusuf Paşa, Mecalis-i Aliye’ye memur Halet Paşa ile Şerif Hüseyin Paşa, yine Mecalis-i Aliye’de memur Hasan Rıza Paşa, Sadaret Müsteşarı Kabzımalzade Said Efendi, Amedci Mahmut ve Sadaret mektupçusu Memduh Beylerle ev sahibi Şuray-ı Devlet Reisi Mithat Paşa bulunuyordu. Davetliler kafalarını biraz tütsüledikten sonra yemek yemişlerdi. Bu toplantıda genel olarak Girit ve Karadağ meseleleri görüşülüyordu.

İşte asıl can alıcı olay bu esnada vuku bulacaktır. Çerkes Hasan, Serasker Hüseyin Avni Paşa’nın yalısına geldiğinde yalıdaki ağalardan Paşa’nın Beyazıt’ta Mithat Paşa’nın konağında toplantıda olduğunu öğrenir ve Sirkeci’ye geçer. Hasan Bey’in kendi ifadelerine göre, yolda ilerlerken yapacağı işi planlamış ve konağa öyle gelmiştir. Oradaki ağalar Hasan Bey’e geliş sebebini sorarlar. Kendisi de yarın Bağdat’a gideceğini, Tayyar Paşa’nın gönderdiğini ve Serasker Hüseyin Avni Paşa Paşa’yı görmek istediğini söylemiştir. Hasan Bey, üst kata çıktığında kapıda iki nöbetçiyi görür. İkisi de görev başında değildir. Meclis kapısına yaklaşarak kapıdaki aralıktan içeriye bakar. Paşaların oturma düzenine göz attıktan sonra kapıdaki hademeyi oyalayarak bir elinde rovelver silah, diğer elinde kama odaya girer. İlk olarak Hüseyin Avni Paşa vurulur. Zaten Abdülaziz’in hal’i fikrini de ilk defa Vükela Heyeti’nden Serasker Hüseyin Avni Paşa düşünmüştü. Çerkes Hasan’ın baskını meclisi şaşkına çevirir. Hüseyin Avni Paşa’nın yaralanması herkesin kaçmasına sebep olur. Bu sırada Kayserili Ahmet Paşa ona engel olmaya çalışır. Hasan Bey elindeki kamasıyla Kayserilinin parmaklarını ve kulaklarını doğramaya başlayınca yorulan Kayserili Ahmet Paşa, son bir hamle ile Hasan'ı sofaya çekip arkasından bir tekme atarak diğer vekillerin saklandığı odaya kaçar. Bu sırada yaralı olan........

© İstiklal