Gazze Bitiyor, Hâlâ mı Seyredeceğiz? (3)
“Gazze İçin Türkiye ve İslam Dünyası Ne Yapmalıdır?”
Gazze’deki katliam ve sürgünün önlenmesi için Türkiye ve İslam dünyasına düşen görev nedir? Bu yazımızda bunu ele alacağız.
1-Türkiye Gazze ve Filistin Olaylarında Şikâyet Mevkiinde Değildir
Gazze ve Filistin’in başına gelen felaketler sadece Gazzeli ve Filistinlilerin meselesi değildir; Türkiye’nin de içinde bulunduğu bütün İslam dünyasının meselesidir.
Müslümanların ilk kıblesi olması ve Hz. Peygamber’in (s.a.v.) miracına şahitlik yapması münasebetiyle Mescid-i Aksâ ve çevresi, Kuran ifadesiyle “mübarek kılınmış” olup; bu bölgenin sakinleri adeta İslam adına bu mukaddes mekânın bekçileri hükmündedir. Onlara yapılan baskı ve zulüm de tabiatıyla bütün İslam dünyasına yapılmış demektir. Çünkü bu insanlar, bu mübarek toprakların bekçiliğini kendi nefisleri adına değil; ulvi İslam davası adına yapmaktadırlar. Bu sebeple bütün Müslümanların canları pahasına Mescid-i Aksâ’nın manevi mirasını koruyan bu yiğit insanlara büyük bir minnet borcu vardır.
Mademki Gazze ve Filistin’in davası bizimle ortaktır; öyleyse derdi, sıkıntısı ve mihneti de ortak olmalıdır. Bunun içindir ki İslam dünyası ve onun abisi / lideri konumunu hâlâ muhafaza eden Türkiye; Gazze ve Filistin sorunlarını sırtındaki bir yük gibi göremez. Herkes elini taşın altına koymalı; kâfir, müşrik ve zalimlerin saldırıları mutlaka durdurulmalıdır.
Bu çerçevede baktığımız zaman hem bölgesel bazda fiilen işin içinde olması gereken hem de tarihî misyonu itibariyle görev üstlenmeye mecbur olan Türkiye, bu işe bıkkınlık gösteremez; yaşanan felaketlerden ve bunların önlenememesinden şikâyetçi olmakla iktifa edemez.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail’i tel’in ederken, zaman zaman İslam dünyasının bu sorunu çözemediğinden dert yanmaktadır.
Bu muhtevalı konuşmalarından birini 18 Nisanda İstanbul’da gerçekleşen Filistin’i Destekleyen Parlamentolar Grubu Toplantısı’nda yaptı. Bu konuşmada dikkat çeken, öne çıkan bazı ifadeleri aktarmak istiyorum:
“…Filistin davasını savunmak sadece mazlum bir halkı savunmak değildir. Filistin'i savunmak, insanlığı, barışı ve adaleti savunmaktır. Filistin davası, yaklaşık bir asırdır her türlü zulme, barbarlığa ve katliama maruz kalmış bir halkın haysiyet davasıdır…
İsrail hükümeti çocuk, kadın, bebek, yaşlı demeden tam bir cinnet halinde Filistinli kardeşlerimizi katlediyor. İsrail'in vahşice öldürdüğü 60 bine yakın Filistinlinin kahir ekseriyeti kadın ve çocuk. Nüfusun yüzde 7'den fazlası ya katledildi ya da sakat bırakıldı… Gazze'deki binaların neredeyse yüzde 80'i yıkıldı. Gazze, taş üstünde taş kalmayacak derecede harap edildi. 50 milyon tondan fazla devasa bir enkaz yığınından söz ediyoruz…
Gazeteciler öldürülüyor, uluslararası basın kuruluşları seyrediyor. Çocuklar öldürülüyor, insan hakları savunucuları seyrediyor. Sağlık çalışanları öldürülüyor, Batı dünyası seyrediyor. UNRWA (Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı) gibi kritik kurumlar kapatılmak isteniyor, Birleşmiş Milletler süreci sadece seyrediyor. Yıllardır özgürlükten, haktan, hukuktan, basın hürriyetinden bahsedenler, İsrail'in katliam politikası karşısında tam 18 aydır üç maymunu oynuyor. Buradan bir kez daha soruyorum: Nerede uluslararası hukuk, nerede İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, nerede ortalığı ayağa kaldıran, bütçesi milyarlarca doları bulan yapılar, örgütler, kurumlar? En küçük bir hadisede ambargo silahını çeken Batılı devletler, soruyorum İsrail'e karşı neredeler? Nerede BBC, nerede CNN ve diğerleri? Gazze'de insanlık öldürülürken, çocuklar, bebekler, kadınlar yanarak can verirken, gazeteciler infaz edilirken bunları gören dünyada var mı? Mazlumların yanında yer almayan bir küresel düzen, zalimlerin oyuncağı olmaya mahkûmdur. Bugün dünya, zalim karşısında susan hatta zulmü alkışlayan bir düzenin esiri olmuştur…
İsrail, 2 Mart'tan bu yana Gazze'ye yardımları engellemek suretiyle çirkin yüzünü bir kez daha gösteriyor. İsrail yönetimi, bombalarla öldüremediği masumları, yardımları durdurarak bir nevi açlıkla, susuzlukla, ilaçsızlıkla yok etmeye çalışıyor. Sahadaki insanlık trajedisi giderek daha da kötüleşiyor…
İsrail saldırganlığı ve hukuk tanımazlığı Filistin'le de sınırlı kalmıyor. Suriye ve Lübnan'a yönelik saldırılar Netanyahu yönetiminin Orta Doğu'da huzur ve barış istemediğini ortaya koyuyor…
'Komşuda ateş yanarken dumanı bana gelmesin.' demek sadece akıl dışı değil, aynı zamanda imkânsızdır. Kendi vatandaşlarıyla birlikte bölgedeki ülkeleri tehdit ve tedirgin eden bu cinnet hali bir an önce son bulmalıdır. Yoksa o ateş, körükleyenleri de kısa bir zaman sonra yakacaktır…
Filistinlileri binlerce yıldır yaşadıkları topraklardan sürgün edecek hiçbir teklifin bizce kıymet-i harbiyesi yoktur. Unutmayın, Gazze Gazzelilerindir. Filistin, Filistinlilerindir…”
Sayın Cumhurbaşkanının üzülerek, bir nevi feryat ederek dile getirdikleri elbette doğrudur ve bilinmektedir. Ama bunları tekrar edip durmak sadra şifa olmuyor ki!
Tamam, bu vahşet var da, bunu dillendirmek, tasvir etmek çözüm mü?
Cumhurbaşkanı “Uluslararası hukuk, adaleti tesis etmenin değil güçlünün gücünü tahkim etmesinin aparatı haline gelmiştir. Hukukun üstünlüğü yerine kişiye ve devlete göre hukuk düzeni hâkimdir. Gazze'de uluslararası sistem, sınavı kaybetmiştir. Birleşmiş Milletler’den Avrupa Birliği’ne birçok kurum, kuruluş, savundukları ilkeleri çiğneme pahasına Gazze'de kötü bir imtihan vermiştir.” diyor.
Evet, bu da doğrudur. Ama şayet uluslararası sistem bu sorunu çözmüyor veya çözemiyorsa Gazze ve Filistin vahşetine biz de mi kayıtsız kalalım? Bu durumda çözümü bizim üretmemiz gerekmez mi?........© İstiklal
