menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Eğitimde Gizlenen Gerçekler ve Kayıp Nesiller

7 0
23.06.2025

Özel okulların o parıltılı kapılarından içeri adım attığınızda, duvarlarda asılı “mutlu çocuklar” fotoğrafları, şık laboratuvarlar ve “yüzde 100 üniversite başarısı” sloganları sizi karşılıyor. Ancak bu görkemli manzaranın ardında, çoğu zaman acı bir gerçek saklı: Bazı okullar için öğrenci, “müşteri”; eğitim ise pazarlanan bir “ürün”den ibaret. Özellikle dershanecilik kültüründen devşirilmiş kurumlar, test çözme tekniklerini “eğitim” diye pazarlarken, öğrencinin duygusal ve sosyal gelişimini tamamen göz ardı ediyor. Velilerin beklentisi ise basit: “Çocuğum iyi bir okul kazansın, gerisi önemli değil.” Ne var ki bu beklenti, okulların ticari zekâsıyla birleştiğinde, çocukların geleceği bir pazarlık masasına dönüşüyor.

Öğretmenler, sınıfta gördükleri gerçekleri velilere aktarmak istediğinde ise sistemin çarkları devreye giriyor. “Veliyi üzmeyin, kayıtlarımız düşmesin!” diyen kurucular ya da idareciler, öğretmenleri gerçekleri saklamaya zorluyor. Çocuk derse ilgisiz mi? “Motivasyon eksikliği” diye yumuşat. Sınıfın düzenini mi bozuyor? “Enerjisi yüksek” de geçiştir. Ödevlerini yapmıyor mu? “Biraz daha özen göstermeli” gibi muğlak ifadelerle hasır altı edin. Davranışları çok mu olumsuz? “Biraz haraketli” deyin. Peki ya bu geçiştirmenin ya da sessizliğin bedelini kim ödüyor? Çocuk… Hem de en ağır şekilde. Çünkü o, matematikteki eksiklerini yıllar sonra üniversite sınavında fark edecek, sorumluluk almamayı alışkanlık haline getirdiği için iş hayatında tökezleyecek veya özgüvenini yitirdiği için kendi yeteneklerine bile inanamayacak.

Bu tablo, sadece bir “okul-veli” çatışması değil. Bu, eğitimin ruhunun ticari kaygılara kurban edilişinin hikâyesidir. Bir çocuğun gözlerindeki ışığı söndürmek pahasına, “müşteri memnuniyeti” adı altında gerçeklerin nasıl gizlendiğinin kanıtıdır. Ve maalesef, bu hikâyenin sonunda kazanan hiç kimse yok. Veliler, çocuklarının “başarılı” olduğunu sanarak avunuyor; okullar, kâr marjlarını koruyor; öğretmenler ise vicdanlarıyla baş başa kalıyor. Peki ya çocuk? O, mezun olduğunda elinde tuttuğu diplomadan çok daha ağır bir yük taşıyor: Kaybolmuş yılların ve gerçeklerle yüzleşmemiş bir benliğin yükünü…

Bir öğretmen arkadaşım, 9. sınıftaki bir öğrencisinin dört işlemi yapamadığını, basit matematik problemlerini çözmekte bile zorlandığını söylemişti. Örneğin; kesirli işlemlerde hata üstüne hata yapıyor, çarpım tablosunu karıştırıyor, denklem kurma konusunda ise tamamen çaresiz kalıyordu. Öğretmen olarak, bu durumu veliyle paylaşmak için okul müdürüne başvurduğunda, soğuk bir gerçekle yüzleşmiş: “Bu aile yıllık 350 bin........

© İstiklal