menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Vefa Taşdelen’in “DÜŞÜNMEK ÖZGÜRLÜĞÜ” KİTABINDA DÜŞÜNCENİN DİYALEKTİĞİ veya DÜŞÜNCEYE GİDEN YOL ÜZERİNE

33 0
10.12.2023

Düşüncelerin denemesi mi demek lazım ya da denemelerin düşüncesi olur mu, açıkçası bir adlandırma yapamıyorum. Dahası şöyle diyorum, insanlar deneme-yanılma yoluyla bir merte-beye gelirler ve onun adına tecrübe diyorlar. Aslında bu tecrübe, düşünme melekelerimizin deneme sonucu vardığı son noktadır. Düşünceler hiç denenmese de olur. O yine bir düşünce olarak yerini koruyacaktır. Düşünme; bizi varlığımızın farkına vardıran ilk yoldur diyebiliriz. Tecrübeler sonucu ben bu düşünceye ulaştım, diyenler aslında düşünmeye giden yolu keşfetmişlerdir.

Gorki, bir romanında kahramanına şöyle bir şey söyletir: Yaşadığını anlamlandırman için düşünmen gerek. Düşünemiyorsan, aslında yaşamını anlamlandırmıyorsun demektir bu. Öyleyse yaşamak için önce düşünceye giden yolu bulmak gerek (vurgu bana ait).

Bakın buradaki ince nokta, yaşamında anlamlandıramadığı şeyi insanın düşünme düzleminde yeniden ele almasıdır. Ancak kimi düşünürlerin dediği gibi, Descartes’ın ünlü “düşünüyorum öyleyse varım” sözü, insanın nesnel varlık olarak yaşaması falan değil. Çünkü hayvanlar da yaşıyor, ama düşünmüyorlar. Hayvanların düşüncelerinin olmaması, onlara aklın ve idrakin yolunun kapalı olması, yaşamadıklarına, yani var olmadıklarına delil olmaz.

Bu kısa ve çetrefil girişten sonra asıl meselemize dönelim. Vefa Taşdelen’in Düşünmek Özgürlüğü adlı deneme kitabındaki düşüncenin ve idrakin sosyal bilinçaltı kapsamında nasıl ele alındığı ve düşünce nevrozuna nasıl ulaşıldığı konusunu kısaca özetlemeye çalışalım.

Kierkegaard’un insanın zihinle özdeş olması fikrinden yola çıkarak, insanın bir nevi ‘zihinsel özgürlüğü’e yol arayan ve işe düşünme eylemini irdeleyerek başlayan Vefa Taşdelen, düşün-meyi, insanın kafası içinde kalan, duyurulmayan, ifşa edilmeyen bir zihin etkinliği olarak ele alır. Bu tarz, aslında başta da belirttiği gibi Kierkegaard’un (insan eşittir zihin) formülü ile bağdaşık görünüyorsa da aslında farklı bir şey söylüyor. Yazar için, düşünmenin düşünce olabilmesi için (ki düşünmeyi, ifşa olunmamış bir olgu; düşünceyi de ifşa olmuş ve tatbikata geçmiş bir edim olarak alır) ikinci kişiye ulaşmış olmasını şart koşar. Zihnin işlevini vurgulaması bakımından bu iki hususu ayrı ayrı almasının nedeni, düşünme yetisinin aslında düşünmek kabiliyet ve selahiyetini dünyanın mikro-cosmos sahasında gerçekleştirmek istediği özgürlük ve serbestiyet açılımını sağlamak açısından önemlidir.

Yazarın burada söylediği şey, benim Gorki’den motamod olmasa da mana itibariyle alıntıladığım “düşünmeye giden yolu bulma” çabası ile kesişiyor. Düşünmeyi düşünebilmek, gerçekten düşünce sahasını genişletmek veya ayrı bir........

© İnsaniyet


Get it on Google Play