Bir “İnsan” Rachel Corrie
Her insanın bir hikâyesi vardır, kiminin yarım kalan; kiminin ise kıyamete kadar unutulmayan. Kiminin ardından gül kokusu kalır, kiminin katran.
Güneş bazen öyle insanların üzerine doğar ki ziyası asla zayi olmaz. Bununla birlikte zifiri karanlıklardan daha katı kalpler de vardır yeryüzünde. Ancak o zulmet, hep kadim hakikatlerden nasibini alan büyük yüreklerin duruşu karşısında yok olmaya mahkûmdur.
Bir temmuz sıcağında güneş rengi saçları, rüzgârı selamlayarak hızlıca ilerliyordu Rachel Corrie. Bugün çok heyecanlıydı, çocuk kalbine büyük hayaller sığdırmıştı. Onu tanıyan herkesin hemfikir olduğu tek şey onun gökyüzünden iyilik için gelmiş bir peri kızı olabileceğiydi. Bazı insanların aldığı her nefes zarar, verdiği ise ziyandır. Rachel’in ise aldığı nefes hayat, verdiği ise umuttu.
Bugün ilkokuldan mezun oluyordu. Tüm velilerin ve yerel yöneticilerin de davetli olduğu büyük bir mezuniyet töreni planlanmıştı. Bugün onun için çok önemli bir gündü. Çünkü bulduğu her fırsatta minicik yüreğine sığdırdığı dünyanın bütün mazlumlarını dile getiriyor, sağır dünyanın ve umursamaz büyüklerinin nasıl böyle merhametsiz olabileceğini bir türlü anlayamıyordu. Günler öncesinden hazırladığı konuşmayı mezuniyet töreninde okuyacak ve büyük kalabalıktan belki birkaç kişiye olsun açlıktan ölen çocukların sesini duyurabilecekti. Gündem dışı konuşma sadece onunkiydi. Okul müdürü ilk önce bunun yeri burası değil, “Bugün mutluluk dolu sözler söylemeliyiz” dese de sınıf öğretmeni çok sevdiği altın kalpli kızının bu isteği için okul müdürünü ikna etmişti.
Beklediği an gelmişti ancak okul bahçesindeki büyük kalabalık, daha önceki konuşmaları doğru dürüst dinlememiş; konuşmacıların sesleri bahçedeki uğultuya yenik düşmüştü. Heyecanlı, kararlı ve titrek bir sesle konuşmasına şu cümleyle başladı: “Ben Rachel Corrie, bugün burada yüreği olan, bir vicdan taşıyan, insan olmanın onuruna sahip herkese sesleniyorum!”
Okul bahçesindeki gürültü, yerini bir anda derin bir sessizliğe bıraktı. Bu küçük kız çocuğu boyundan büyük laflar ediyordu, “Ne diyecekti acaba?” diye merakla birbirlerine ve Rachel’e baktılar.
Sesini toparladı ve dünyayı değiştirecek bir inançla, heyecanla konuşmasına devam etti:
“Diğer çocuklar için buradayım.
Buradayım, çünkü umursuyorum.
Buradayım, çünkü dünyanın dört bir yanında çocuklar acı çekiyor ve her gün 40.000 kişi açlık
nedeniyle hayatını kaybediyor.
Buradayım, çünkü bu ölen insanların çoğu çocuk!
Yoksulların hemen yanımızda olduğunun farkına varmalıyız, onları görmezden geldiğimizin…
Bu ölümlerin önlenebilir olduğunu anlamalıyız.
Üçüncü dünya ülkelerindeki insanların da tıpkı bizim gibi düşündüğünü, güldüğünü ve
ağladığını anlamalıyız.
Onların bizim rüyalarımızı, bizim onların rüyalarını gördüğümüzü,
Onların biz, bizim onlar olduğumuzu…
Benim hayalim 2000 yılında açlığı sona erdirmek!
Benim hayalim yoksullara bir şans vermek!
Benim hayalim her gün 40.000 kişinin hayatını kaybetmesini engellemek!
Geleceğe bakar ve orada parlayan ışığı görürsek benim hayalim gerçek olacak.
Açlığı görmezden gelirsek bu ışık sönecek.
Hepimiz birlikte çalışır ve destek verirsek bu ışık büyüyecek ve yarınlar için umut olacak.”
O gün kaç kişi bu konuşmadan etkilenmişti, kaç kişi hiç umursamamıştı bilmiyordu.
Rachel, üzerine düşen neyse bir insan olarak onu yapıyordu. Bu küçük yaşında dünyanın büyük büyük kurum ve kurullarının yapamadığını yapmaya çalışıyordu. Dertleniyor ve samimiyetini eyleme döküyordu. “Keşke samimiyette, insanlıkta ve adalette birleşemeyen milletlerin elindeki yetki bu koca yürekli çocuklarda olsaydı.” diye düşündü. O zaman dünyanın hiçbir yerinde çocuklar açlıktan ve savaşlardan ölmezdi. En fazla birkaç gün küs kalırlardı birbirlerine, sonra yine hiçbir şey olmamış gibi neşe ve kahkahalara boğarlardı hayatı.
Konuşmasını ayakta alkışlayan arkadaşları, yıllar sonra karşı çıktıkları büyüklerine mi dönüşecekti acaba? “Ben değişmeyeceğim asla; insan olarak kalacağım!” dedi ve kürsüden indi. Anne ve babası çok duygulanmıştı kızlarının güzel yüreğinde koskoca bir insanlığın bulunmasına.
Sınıf öğretmeni; “Rachel! Sınıfımda altın kalpli bir kahraman yetiştirdiğimin farkındayım. Sen çok asil bir insansın. Seninle gurur duyuyorum!” diyerek alkışladı onu.
Günler ayları, aylar yılları kovaladı. Şehirde ve dünyada çok şey değişti ama bu küçük hanımefendi hiç değişmedi. Her fırsatta haksızlığa uğramış kim varsa dünyanın neresinde olursa olsun; rengi, dili, dini fark etmeksizin onu savundu. Eğitim hayatı boyunca şehirdeki huzurevlerini ve akıl hastalarının bulunduğu hastaneleri düzenli aralıklarla ziyaret etti. Rachel, Uluslararası Dayanışma Hareketi (ISM)’nin faaliyetlerine katılmaya karar verdi. Hayatının her anını, her gününü iyiliğe adamanın iç huzuruyla geçiriyordu. Mutlu olmanın diğer adı Rachel için empati kurmak ve diğerkâm olmaktı.
Rachel yazar ve sanatçı olmak istiyordu. Onun için eğitimi de meslek hayatı da ömrünü sarf ettiği insan haklarını duyurabilmenin bir vasıtası olmalıydı.
Bir akşam yemeğinde ailecek bir aradaydılar. Rachel’in dalgın hâli babasının gözünden kaçmamıştı.
– Kızım neyin var, iyi misin? Son günlerde seni çok düşünceli görüyorum.
– Beni biliyorsun babacığım. Kafamda yardım edemediğim insanlar olduğunda kendimi eksik hissediyorum.
– Rachel, artık eğitimine odaklanmalısın. Birçok yardım kuruluşundaki gönüllü faaliyetlerin, üniversitedeki sorumluluklarını yerine getirmene engel oluyor.
– Ben de bununla ilgili anlayışınızı talep ediyorum. Eğitimime bir yıl ara vermek istiyorum.
Bayan Cindy Corrie, söze dâhil oldu: (Konuyu Rachel önceden annesiyle paylaşmıştı.)
– Craig, lütfen anlayış göstermeliyiz! Bu Rachel’in kararı ve öyle mutlu oluyor; bir yıl ara verip “Washington State Conservation Corps” isimli çevre koruma kuruluşunda gönüllü olarak çalışmak istiyor. Ona birlikte destek olalım!
Bay Craig’in; “Tamam Rachel, ama bana söz ver, bir yıl sonra eğitimine devam edecek ve okulunu tamamlayacaksın!” dediğinde iyilik meleğinin tekrar yüzü gülmeye başladı.
– Çok teşekkür ederim! İyi ki varsınız anneciğim, babacığım!
Rachel sözünü tutmuştu. Bir yıl çevre derneğindeki gönüllü çalışmalarından sonra üniversitedeki eğitimine kaldığı yerden devam etti. Üniversite yıllarında sürekli Filistin halkının durumunu yakından takip ediyor. Bir fırsatını bularak onların yanında olmanın bir yolunu arıyordu.
Bu yüzden “Olympians for Peace and Solidarity” (Barış ve Dayanışma Yanlısı Olympialılar) adlı yerel bir grubun barış faaliyetlerine destek vererek kendini barışa adadı. Corrie daha sonra Batı Şeria ve Gazze’de Siyonist politikalara şiddetsiz eylemlerle karşı koymaya çalışan “International Solidarity Movement” adlı sivil toplum kuruluşuna katıldı.
Arkadaşlarının birçoğu uluslararası projelerle farklı ülkelere bilgi ve kültür amaçlı geziler gerçekleştiriyorlardı. Rachel ise yaşadığı şehir olan Olympia ile Refah arasında ‘kardeş şehir’ projesi başlatmak için yetkilileri ikna etmeye çalışıyordu. Ancak Proje, üst yönetici Bay John tarafından reddedilmiş ve sakıncalı görülmüştü.
Rachel ise; inandığı bir konuda asla geri adım atmayan ve sonuna kadar mücadele eden kişiliği ile Bay John’un ofisine gitti.
– Merhaba, Bay John ile görüşmek istiyorum.
– Randevunuz var mıydı?
– Hayır.
– Peki, sizi bekliyor mu?
– Hayır, ama çok önemli bir konuda kendisiyle görüşmek istiyorum.
– Bay John maalesef çok yoğun ve toplantıları var, siz bilgilerinizi ve talebinizi bize bırakın, iletip size dönüş sağlayalım.
– Lütfen, sizden haber bekliyorum.
İnsanların, özellikle üst düzey yöneticilerin hoşuna gitmeyecek, onlara bir faydası olmayacak konularda onlarla görüşmek ister ve ısrarcı olursanız; dünyanın neresinde olursa olsun sonuç pek değişmeyecektir. Sizi ya pes ettirecekler ya konuyu zamana yayarak söndürecekler ya da “Tamam” diyerek çıkmaz sokaklara sürükleyeceklerdir.........
© İnsaniyet
