Sen Sağ Ben Selamet
Şeb-i yeldâyı müneccimle muvakkit ne bilir
Mübtelâ-yı gama sor kim geceler kaç saat
(En uzun geceyi gökyüzüyle, yıldızlarla uğraşan ne bilsin.
Sen aşk derdine müptela olmuş kavuşamayan aşığa sor ki, geceler kim bilir kaç saat…)
Ah, evet! Bu uzun gecenin sırrını ne yıldız falcıları ne de saatçiler çözebilmiş de onun gerçek mahiyetini ancak aşk ateşiyle yanan, hasret acısıyla kıvranan gönüller bilirmiş Fuzuli’nin dilinde.
Gece uzun, hastalık çetin, içimizdeki yollar çetrefil. Bir sınanma bir dönemeç, düşmenin, düşünmenin daha mühimi çıkmanın, yükselmenin arınmanın ilk basamağıdır dert. Manevî bir terbiye, arınma ve uyanış vesilesi kişiye bir çağrıdır. Acıya rağmen sabır, rızaya teslimiyet ve en üst perdede şükür sebebidir. Dışardaki seslerden azade içindeki dünyanın çınlamasıdır. “Dert adamı söyletir” der eskiler. Öyledir! Velakin hakikatte dert ehli mahzun olur. Haşa acısından, sızısından değildir bu mahzunluğu; sağlığında karıştığı dünya telaşlarından, dış gürültülerden, kendini duyamayışı kalbini yeterince dinleyemeyişinden dolayı mahzun olur. Mahzundur çünkü geçici bir rüyanın bazen büyüsüne kapılır, bazen kıyametinde savruluşundan, kayboluşundan, sükûtsuzluğundan dem vurur. Dünya; kısmeti kuru bir dere üstüne kurulu bir köprü gibi nasipsizliğine yanadursun, gecenin en çetin yerine denk düşen rüyanın vehmi bile varlık addettiği “gerçeğim” dediğin olgudan daha sahici bir nimettir.
“El çek tabip el çek yarem üstünden / Sen benim derdimi bilebilmezsin” diyor türküde. Ne de güzel söylüyor. Artık form değiştirmiş; kanal ibresini oynatamadığım o en son moda haliyle dijitalleşmiş radyoda ilgili frekanstan odanın içine içli bir nida yayılıyor.
“Yarem yürektendir yoktur ilacın / Sen benim yaremi sarabilmezsin.” Yara demiyor edepten. Yâre diyor. Çünkü dert ehli biliyor ki yardan gelen yara değil yâredir, o yâre ki en büyük çaredir. Firakında yârin yâre yoldur, ‘yâr’e sesleniştir. Muhatabına sunulan en özel armağandır. Oysaki içindeki diğer ben, saadetler umar feleğin çarkından. “Bir safa bahşedelim gel şu dil-i nâ-şâda” der, için için. Hâlbuki hakikate ipek yorganlarda geceleyenler kuş tüyü yastıklarla varamaz. Gecenin içi çetin savaşlar taşır dert ehline. Gönül sarayına sultan olmaya kalkan bu bedeli de göze alır, almalıdır. Keza gönül sultanlığına çiçekli yollardan yürünemez.
“Gülelim oynayalım kâm alalım dünyâdan / Mâ’-i Tesnîm içelim Çeşme-i Nev-peydâdan” diyen de acının tozuna dahi sürünemez. Zinhaaaar! Nedim’e ya da başkasına değildir lafımız. Derdiyle yüzleşen kendiyle yüzleşir. Bu yüzleşme ki kimi zaman bir........© İnsaniyet





















Toi Staff
Penny S. Tee
Gideon Levy
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein