Tasarlanmış resesyonla köpükleri alma operasyonu
Geleceğini harcayan, bugünün faturasını da ödemek zorunda kalır. Aslına bakarsanız, küresel ekonominin o tomurcuklar açan bahar aylarının ardından kriz döngüleriyle süregelen sohbaharından sonra; işte size ‘Winter is coming!’ Bugün tarife savaşları üzerinden yaşadığımız çalkantılar, bunun habercisi… Küresel ekonomi açısından ‘küçük buz çağı’nı yaşayacağımız bir döneme gireceğiz büyük olasılıkla! Bunu küresel ticaret duracak, ulus devletler küresel şirketleri parçalayacak, borsalar çökecek, tahvil piyasaları alt üst olacak anlamında söylemiyorum. Ancak, hemen her piyasa için başka bir ‘yeni normal’ dönemine girilecek gibi görünüyor. Girilmesi de bir tercihin ötesinde bir zorunluluk!
Uruguay Round’daki hayaller çarşıdaki hesaba uymayınca…
Geçmişe giderek, bugün yaşadıklarımızı açıklamaya çalışacağım. Bu arada şunu belirtmeden etmeyeyim, böylesi bir belirsizlik döneminde öngörülerimin bir bölümünün çok kısa vadede bile çöp olma ihtimali var. Yani büyük konuşmaktan çok, bir kendi kendine tartışma gibi ele almakta fayda var bu yazıyı! Yine belirtemeden geçmeyeyim, kapitalizm falan çökmüyor, ama her seferinde biraz daha zorlanarak yeni bir hikâye yazmaya çalışıyor. ‘Tarife şoku’ da bu hikâyenin giriş bölümü…
1990’ların sonlarına gidelim şimdi, şu ‘Gümrük Tarifeleri ve Genel Ticaret Anlaşması’ (GATT) Uruguay Round pazarlıklarına… Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) bünyesinde 1986 ila 1994 yılları arasında ülkeler arasında yapılan o zorlu pazarlıklar sonrasında, ulus devlet sınırları en azından mal ve hizmet ticareti açısından silikleşti. Bunun dışında kalan birkaç ülke hariç, o dönemden itibaren küresel rekabette bariyerler olabildiğince aşağı çekilmiş oldu.
Yeni kolonyal bir proje kolonyalistleri vurursa!
O dönemde, pek çok kişi bunun yeni bir kolonyalizmin başlangıcı olduğunu, gelişmiş ekonomilerin gelişen ekonomileri yeni sömürgeler haline getireceğini düşünüyordu. Benzer tartışmaları, Turgut Özal’ın başında olduğu ANAP döneminde Türkiye’de de yaşamıştık. Sonuçta, ülke olarak kısa sürede biz de küresel ekonomiye dahil olduk. Simgesi ‘Çikita muz’du! Bugün onu unutmuş olabiliriz, ama Kanada’dan gelen kırmızı mercimek hemen hemen aynı şey…
Ancak tarih cilve yapmayı çok sever ve bu ekonomi tarihi için de geçerlidir! Gelişmiş ekonomilerin küreselleşmenin kaymağını yiyeceğini düşünenler, bir süre sonra hikâyeyi ortaya atanlarla hikâyenin devamını yazanların rol değiştirmeye başladığını hissettiler. Çin Halk Cumhuriyeti’nin ‘piyasa sosyalizmi’ önce küresel ekonominin ucuz işgücü, ardından üretim üssü olarak mucizevi bir atak yapıyordu. Onu bir zamanlar Amerikan otomotiv devlerini fena şekilde sarsan Japonya’nın yükselişine benzetenler ise çok yanılıyorlardı. Bu bambaşka bir şeydi!
Asya-Pasifik’ten gelen dev dalga
Ve Çin tek başına da değildi. Hemen yanı başında Vietnam, güneyde Tayland, Malezya, Endonezya yeni üretim üsleri olarak Asya-Pasifik Havzası’nda yükselmeye başlamıştı. Gelişmiş ekonomilerin pek çok sektörü ciddi bir bunalım yaşıyordu, çünkü üretim sürecinde rekabet avantajları elden gidiyordu. Yapacak tek şey vardı, üretimi yurtdışına kaydırıp ticareti elde tutmak! Söz gelimi spor ayakkabısı üreticileri ayakkabıları Çin’de, Endonezya’da üretecek fabrikalar kuracak, biraz onlara pay verecek ve kârları ceplerinde kalacaktı. Bunun sonucu, sanayi üretiminde egemenliğin gelişmiş ekonomilerden gelişen........
© İlke TV
