menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

‘Enkaz Kadınları’:  Mitler ve hakikatler

16 0
14.09.2025

Geçmişteki sivil barış hareketlerini araştırırken, II. Dünya Savaşı sırasında Almanya’da “Trümmerfrauen” olarak bilinen ‘Enkaz Kadınları’nın hikayesine rastladım. Yıkıntılar arasında taş, tuğla ve moloz taşıdığı için takdir edilen bu kadınları okurken bir kez daha fark ettim: Bu hikayeleri anlamak ve anlatmak için yalnızca tarih yazımı yetmiyor; feminist barış gazeteciliği gerekiyor.

Neden mi?

Şundan:

Savaşın son günlerinde Berlin’de yaşayan Edith Ringeler, o dönemin açlıkla ve yıkımla dolu günlerini şöyle anlatıyor:

“En kötüsü açlık idi. Şalgam yapraklarından ıspanak yapardık.”

(Das Schlimmste war der Hunger. Aus Rübenblättern hätten wir Spinat gemacht.”)

Yıllar sonra verdiği bir röportajda ise yaşadıklarını şu sözlerle özetlemiş:

“Cehennemi yaşadım ve kimse bize yardım etmedi.”

(“Ich habe die Hölle durchgemacht, und niemand hat uns geholfen.”)

Bu tanıklık, Enkaz Kadınları’nın yalnızca moloz taşımadığını, aynı zamanda açlıkla, yalnızlıkla ve çaresizlikle mücadele ettiğini gösteriyor. Çocukları için yiyecek aramaya çıkmak, kadınların en büyük sorumluluklarından biri olmuş.

Benzer bir deneyimi yaşayan Dora Naß ise bombardımandan sonraki ilk günlerini şöyle hatırlıyor:
“Mahallemiz ağır bombardımanla harap olmuştu, bütün camlar gitmiş, tavan çöküyordu… İlk baktığımda ne yapacağımı bilmedim. Sonra komşularla birlikte tuğlaları topladık, dayanışma başladı.”

Fedakarlık miti ve kadınların hakikati

Savaş sonrasında Enkaz Kadınları anlatısı hızla ulusal bir mite dönüşmüş. Kadınların moloz taşırken çekilen fotoğrafları, Almanya’nın yeniden doğuşunun sembolü haline getirilmiş. Ancak feminist........

© İlke TV