menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kar tanelerine düşen veda etmiyorum çığlığı

11 1
monday

Bazı kitaplar vardır, daha ilk sayfadan itibaren okuyanı içine çeker. Han Kang’ın Veda Etmiyorum’u böyle bir kitap. Geçmiş ile gelecek arasında yaşanmışlıklara sıkıştırılmış kırılmalar yetmiyormuş gibi bunlara yenilerini ekliyor yazar. Tam da geçmişle yüzleşilmesi gereken bir dönemden geçerken, nereden geldiği bilinmeyen yumruk misali iniyor Kang’ın kitabındaki acı gerçekler yüzümüze. Kimsenin kimseyi anlamadığı düşüncesine kafa yorarken, Kang elimden tuttu ve birlikte yürümeye başladık. Onun kadın kahramanları gerçekten daha gerçek bir hâle bürünüp yol arkadaşım oldu. Cesaret, ilham ve yaşamı yeniden inşa etmenin romanı diyebilirim. Hafızaya direkt iz bırakan ve unutulmamasını sağlayan demek daha doğru gibi.

Dokunaklı bir çok hikâyenin şiirsel anlatımıdır büyüleyici olan. Oysa romanda izini sürdüğümüz asıl şey ülkenin kanlı tarihine dair yansımalardır. Acı verici hikâyenin ardında, Kore geçmişinin şiddeti, işkenceleri ve dalgalara veya kör madenlere terk edilmiş bedenler saklı. Anlatımın en büyük gücü, daha ilk sayfalardan itibaren rüya ile gerçeklik arasında büyüleyici bir süreklilik, özgün ve inandırıcı bir zihinsel alan yaratmasıdır. Kar her zaman yağar; ya göz kapaklarının arkasına ya önüne. Gerçek ile hayâl gibi. Dün ile bugün arasındaki sınırlar kalkar böylece. Hafıza ve ruhların hayatta kalmasının yansımasıdır bu.

Anlatım; Gyeongha, arkadaşı Inseon ve arkadaşının annesi olmak üzere üç kadının etrafında dönüyor. Hepsinin ortak bir noktası var: Jeju Katliamı ve yüzleşme. Kore yarımadasının güneyindeki bu ada, 1948-1949 yıllarında Syngman Rhee’nin (1875-1965) milliyetçi hükümeti tarafından benzeri görülmemiş bir vahşetle bastırılan ve Amerikan askeri otoritelerinin de onayladığı bir ayaklanmaya sahne oldu. Bu trajik olay Han Kang’ın romanının merkezinde yer alır. Yazarın çizdiği otoportrede kadınların yalnızlığına, sessizliğine, inatçılıkları eklenir. Rüyalar kadar belgelere, teknik çalışmalarla doğayla bütünleşmeye inanışın karelerini izlerler. İz sürücülerin arınma mücadelesidir yol.

“O kış bu adada otuz bin kişinin, ertesi yaz ise karada iki yüz bin kişinin katledilmesi tesadüfler zinciri değil. Bu adada yaşayan üç yüz bin insanın tamamını öldürmek gerekse bile komünistleşmenin engellenmesi için verilen, Amerikan Ordu Komutanlığı’nın emri vardı, bu emri gerçekleştirmeye hevesli kin dolu aşırı sağcı Kuzeyli gençler haftalık eğitimin ardından polis ve asker üniforması giyerek adaya geldiler, sahil kapatıldı, basın kontrol edildi, yeni doğmuş bir bebeğin kafasına silah doğrultmanın çılgınlığına izin verildi ve hatta bu davranış ödüllendirildi, bu şekilde ölen on yaş altı bin beş yüz çocuk vardı…”

Seul’de yaşayan fotoğrafçı, belgesel yapımcısı olan kadın, hastaneye kaldırılan arkadaşından bir mesaj alır. Hastaneye ulaştığında ölme tehlikesiyle karşı karşıya olan kuşu Ama’yı beslemesi........

© İlke TV