menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Gizli saklı bir kaç notun içinde Kirpinin Zarafeti

14 1
10.08.2025

Kirpi ve zarafet sözcüklerinin nasıl bir araya gelebileceğini düşünürken kitabı elime aldığımda buldum yanıtını. Muriel Barbery’in Kirpinin Zarafeti romanını okuyunca içeriğinin derinliğiyle adının bütünleştiğini gördüm. Çünkü resim, tarih, felsefe, siyaset, sosyoloji, psikoloji, müzik gibi sanat ve edebiyatın, yine gastronomi gibi hayatı bütünleyen her bir disipline dair sorgulamalar, insanda keşif duygusu yarattığı gibi, anlam ve anlamlandırmaya da neden oluyor. Bu da onun çizgisinin keskinliğini gösteriyor. Ancak bu keskinlik onu bazen yıkıcı bir dile götürürken, tersi durumda da oldukça mütevazı kılabiliyor.

Barbery, hayatın en büyük ayrıntısından en küçüğüne dair olabilecekleri önümüze serer. Sevdiği insanların bile küçük tuhaflıkları gözünden kaçmaz ama bunları gösterirken onların yaşam koşullarına da değinir. Kederci değil, ama kaderlerinin dokusunu ören tüm olayların bir sebebi olduğunu bilir. Bu yüzden yaşananların mantıklı bir açıklaması olduğunu düşünür ve sebep sonuç ilişkisine bakar. Bir tür denge gibi. Üzücü olduğu kadar düşündürten ama bir o kadar da eğlenceli yanlarının olduğu dokunaklı tek bir hikâyenin merkezindeyizdir aslında. Kişilerin hikâyeleridir asıl olan.

Tüm anlatım tek bir mekânda, sekiz zengin daire ve bir kapıcı kulübesinin olduğu Grenelle Sokağı’ndaki 7 numaradaki apartmanda geçiyor. 27 yıldır kapıcılık yapan Renée, 54 yaşında ve çekici olmayan bir görünüme sahip. 17 yaşındayken evlendiği eşi ile de pek mutlu olduğu yansımaz yazdıklarında. Yazdıklarında diyorum çünkü roman günlükler şeklinde ilerler. Günlüğünde kendi hayatı kadar toplumun durumu hakkında görüşlerine de eşlik ederiz. İnsan ilişkilerinin kırılganlığında kendi tarafının keskinliği biraz ince yanlarımıza dokunur hatta. Ancak bunun doğruluğu yerini korur.

Edebiyat ise onda daha bir özeldir. Yazar çoğumuzun bildiği dünya edebiyatında yer tutmuş isimlerden portreler sunarak unutulmamanın galerisini oluşturmuş. Daha çok: “Biz dünyayı bilincimizin onun hakkında söyleyebileceği kadarıyla biliriz,…” diyen Kant’tan etkilenmiştir. Onun düşüncelerine hayranlık duyduğuna dair ifadelerinden anlıyoruz bunu. Annesinin bütün Balzac’ları okumuş olduğunu ve her yemekte Flaubert’ten alıntılar yaptığına bakılırsa, Renée’nin ilgisinin nedeni anlaşılır. Edmund Husserl idealizmi için; “Onun adı, bana, Vaftizci kilisedeki karanlık bir bölünmenin ayarttığı rahiplerin giydiği bir abanın markasını hatırlatıyor.” diyecek kadar da eleştirel bakar.

Edebi tercihlerinde Rus edebiyatına, özellikle Tolstoy’a karşı zaafının olduğunu kedisinin adının Lev olmasından anlıyoruz. Lev’den önceki kedisinin ismi Dongo ve bu isim Fabrice del Dongo’dan geliyor. Hep kedileri olmuş bir kahraman Renée. İlk kedisinin adı da Anna Karanina’nın Karenina’sı. Polisiye romanlarına utanılacak bir ilgisinin olduğunu, dünya edebiyatının çoğunu okuduğu bilgisini buluruz. Hollandalı sanatçılara hayranlığını söyler. Güzelliğin ifadelerine duyarlıdır. Renée bir sinema tutkunu aynı zamanda. Klasik sinemayı, özellikle Japon sinemasını........

© İlke TV