TÜRK KADINI
Bir Türk Atasözü der ki;
“Birinci zenginlik sağlık, ikinci zenginlik...”
Birinci zenginlik sağlık ise ikinci zenginlik nedir?
Türk toplumlarında aile en önemli sosyal birlik olduğundan, ailenin temelini teşkil eden kadın, Türk destanlarında ve Türk felsefesinde önemli bir yere sahiptir.
Türklerde kadın, baş tacıdır.
Kadın, sadece bir eş olarak değil, bir yoldaş, bir yönetici, bir komutan, bir devlet kurucusu olarak sahne almıştır.
Türk tarihinde kadın, hatun veya diğer tanımıyla hanım yeri doldurulamaz, anlamı büyüktür. Aile, kadınla var olur.
Türk Tarihinde Kadın “avrat” değildir. Arapçada avret genellikle "çıplaklık" anlamına gelen ve kusur ve edep yerleri anlamına gelir. Türk Tarihinde hiçbir zaman kadın avrat denilmemiştir. Türk Kadını hatundur, kraliçedir.
Oysa “hatun” ise, eski Türkçe χatun veya ḳatun “kraliçe” sözcüğünden evrilmiştir. Bu sözcük Hotan Sakacası aynı anlama gelen χattuna veya Soğdca aynı anlama gelen χwatēn sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Soğdca χwatāw “kral, hükümdar” sözcüğünün dişilidir. (*12)
Adı bile asildir.
Dünya tarihinde kadına Türkler kadar değer veren ve yücelten ikinci bir ırk yoktur.
Türk atasözü der ki: “Ev toprağın üzerine kurulmaz, bir kadın üzerine kurulur. Evi, ev yapan duvarı tuğlası değildir; evi, ev yapan, kadının kendisidir”.
Ne kadar mükemmel bir söz ne kadar doğru bir yaklaşım…
Mete Han bir mecliste eşini göstererek; "Ben sizin han’ınızım, bu da benim han’ım.” Demiştir.
Yine Metehan'ın askeri bir tatbikat esnasında, at binmesini beğenip, “Çağırın yanıma gelsin” diye buyruk verdiği binicinin, genç bekar bir kız olduğu anlaşılınca; Kızın, "Töre mi değişmiştir ki hatunlar er kişilerin ayağına gidecektir? “Çıkışı üzerine, Metehan'ın kızın ayağına gitmesi, kadına verilen değerin en üst düzey göstergesidir. (*12)
Orta Asya Türk Devletlerinde, [İskitler, Hunlar, Göktürkler, Uygurlar] kadın önemli hak ve yetkilere sahip bulunmaktadır. Örneğin İskitler 'de, her kadının İskit erkekleri gibi savaşçı ve asker olarak yetiştirilmesi geleneği vardı. Bundan dolayıdır ki, İskitli Kadınlar her savaşta erkekleriyle birlikte çarpışmışlardır.
Türk Devletlerinde Türk Kadınları bu tür faaliyetleri büyük bir başarı ile yürütmüşlerdir. Hatta bu türlü faaliyetlerde öylesine büyük yetkilerle hareket etmişlerdir ki Büyük Hun İmparatorluğu adına Çin ile ilk barış antlaşmasını Mete'nin Hatunu imzalamıştır.
Hunlar döneminden itibaren kadın-erkek ayrımı yapılmadığı gibi, kadın erkeğin tamamlayıcısı olarak kabul edildiğinden dolayı kadınsız hiçbir iş yapılmazdı. Hatta öyle ki kağanın emirnameleri sadece “Hakan buyuruyor ki” ifadesiyle başlamışsa geçerli kabul edilmezdi. Kağanın hatununun adı kaydedilmezse o emirname geçerli sayılmazdı.
Yabancı devletlerin elçileri sadece hakanın huzuruna çıkmazlardı. Elçilerin kabulü esnasında hatunun da hakanla beraber olması gerekirdi. Elçilerin kabulü sırasında hatunun da kağanın yanında olması mutlak kural idi.
Bazen de hatunlar tek başlarına elçileri kabul ederlerdi. Örneğin; Avrupa Hun ülkesinden gelen elçiler Attila’nın eşi Arıg-Han tarafından kabul edilerek devlet işleri görüşülmüştür. Kabul törenlerinde, ziyafetlerde, şölenlerde hatun hakanın solunda oturur, siyasî ve idarî konulardaki görüşmeleri dinleyerek fikrini beyan eder hatta harp meclislerine bile katılırdı.
Türklerde ailenin temeli kadındır. Türk kadını ailesinde söz sahibi olmuş ve kocasına daima destek olmuştur. Bu milattan önce de böyle idi. Avrupa, Afrika ve Arabistan'daki kadınlar köle olarak satılırken, Türk Kadını her zaman hür ve özgür olmuştur. Ailede söz sahibi olduğu kadar siyasi ve ekonomik ilişkilerde ve devlet yönetiminde de söz sahibi olmuşlardır. Kadınlar kılıcını iyi kullanır, ata biner, güreşirler ve savaşa katılırlardı.
Bir Türk atasözü şöyle der: “Birinci zenginlik sağlık, ikinci zenginlik iyi kadındır”. Türk erkekleri, bir kadınla evlendiklerinde ikinci bir kadın almazlardı (-1’a*) Ziya Gökalp bu durumu şöyle ifade ediyor: “Eski ırkların hiçbiri kadınlara Türkler kadar hak vermemiş ve saygı göstermemiştir” (2).
Göktürk ve Uygurlarda da kağanın hanımı hatun, devlet işlerinde kocası ile birlikte söz sahibi olmuştur. Tıpkı Hunlarda olduğu gibi, emirnameler yalnız kağan adına değil, “Kağan ve Hatunun namına” şeklinde ibare ile birlikte imzalanırdı. Kadın, aile içinde de daima yüksek söz sahibi olmuştur. (3).
Asya Türklerinde Göktürklerin tarihi ve yaşamlarıyla ilgili en önemi kaynak Orhun kitabeleridir. VII. Yüzyıldan itibaren Orhun Kitabelerinde, devlet işlerini bilen Hatunlardan söz edilir.
Orhun kitabeleri de “Kağan ve Hatun buyurur” sözleriyle başlar. Türk kadınlarına verilen değerle alakalı İslam öncesi döneme ait birçok kaynak bulunmaktadır. Bunlardan birisi de İslam öncesi İtil (Volga) Bulgarlarını ziyaret eden İbn Fadlan’ın eseridir. Fadlan eserinde Türk toplumunda kadının yerinin şaşırtıcı olduğunu itiraf etmekte ve şaşkınlığını açıkça belirtmektedir.
Fadlan, hatunun hükümdarın yanında oturduğunu ve bunun Türk geleneklerinin bir parçası olduğunu ve Türk kadınının asla erkeklerden kaçmadığını belirtir.
Bir başka Arap seyyah İbn Batu şu şekilde not almıştır: “Burada öyle ilginç bir duruma şahit oldum ki, o da Türklerin kadınlara gösterdiği saygıdır. Burada kadınların kıymeti ve saygınlığı erkeklerden daha üstündür” (4).
Dede Korkut hikâyelerinde, “Deli Dumrul hikâyesinde” Dumrul, canı yerine kendi canını vermeye razı olacak birisini bulmaya çalışır ve bunu kadında bulur. Kadını hiç çekinmeden canını vereceğini söyler.
Aynı zamanda, eski Türkler kendi soylarından olan kadınlarla evlenmeye önem verirlerdi. Bu olay Türk atasözünde şu şekilde belirtilir “Ey Türkoğlu. Suyu çaydan kızı soydan al” (5).
Türk kadınlarının özelliği daha önce de bahsettiğim gibi cesur ve onurlu olmalarıdır. Türk kadını her zaman at üstünde, kılıç elinde ve savaş meydanında en öndedir. Gene Dede Korkut destanımıza baktığımızda “Bamsı Beyrek” hikâyesinde yer alan Banu Çiçek, bunun en güzel örneklerinden birisidir (6). Diğer bir örnek Selcan Hatundur. Selcan Hatun, düşmanın geceleyin kocasına baskın yapacağından şüphelenmektedir. Kocasını bu konuda uyarır ve savaş başlar. Mücadele esnasında kocasının atı yaralanır. Savaşa hazır bir şekilde kenarda bekleyen Selcan Hatun, atını düşmanın üzerine sürer ve onları kılıçtan geçirir. (7).
Türk kadınının kahramanlığı yazmakla bitmez. Türklerin kadınlarına verdiği değeri tarihsel bilgi göstermiştir ki, başka devletlerde görülmemiştir. Türkler gibi diğer ırklar kadınına değer verememiştir.
Dünyada Kadınların durumu o dönemlerde nasıldı, biraz da ona bakalım…
İngiltere’de XI. Yüz yıla kadar erkekler karılarını satabilirlerdi. Hıristiyanlar ise kadına şeytan gözüyle bakıyorlardı. Yine İngiltere’de, kadın pis bir varlık sayıldığı için İncil’e el sürmesine izin verilmezdi. Kadınlar İncil’e dokunabilme hakkına Hanri döneminde (1509-1547) sahip oldular. Dourun Westminister Kilisesi’ndeki bir İngiliz keşiş konuşmasında şunları söylemiştir: Yüz yıl öncesine kadar kadın kocasının sofrasına oturma hakkına sahip olmadığı gibi, söz verilmeden konuşması da yasaktı. Adam başının üzerine büyük bir odun asar ve gerektiğinde kadını cezalandırmak için onu kullanırdı. Erkek çocuklar ise annelerine evdeki hizmetçiden daha fazla değer vermezlerdi.
Çinlilerde kadın insandan sayılmaz ve isim dahi verilmezdi. Kız çocuklarına da ad verme gereği duymaz, bir iki üç şeklinde çağırırlardı (8). Hayatı boyunca bir adamın yönetiminde yaşamak zorundaydı. Kadın hizmetçi sayılırdı. Kadın, kocası ve çocukları ile aynı sofrada oturamazdı. Ayakta durup onlara hizmet etmek zorunda idi. (9) Çin- MÖ 206 yılları…
Farslarda (Persler, Âcemler İran'da yaşayan halk) kadın erkeğe itaat etmek zorunda kalırdı. Bir erkeğin birden fazla kadınla evlenmesi normal karşılanırdı. Sasani İran’ında Farslar, kan bağının nikâha mâni değildi. (10).
Arapların cahiliye döneminde kız çocuklarının toprağa diri diri gömülmesi tarihi bir gerçektir. Kız çocuğa sahip olmak şerefsizlik olarak görülürdü.
Câhiliye Araplarında kız........





















Toi Staff
Gideon Levy
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein