menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Yapay Zeka ile Söyleşiler: Volkswagen’in Türkiye’de Fabrika Açma Planının İptali

12 0
16.05.2025

S.Y. – Volkswagen, Alman otomobil markası ve imalat firması olarak ne zaman ve nasıl kuruldu?

Y.Z. – Volkswagen, Almanya merkezli bir otomobil markası ve imalat firması olarak 1937 yılında kurulmuştur. Firmanın kuruluşu, dönemin Nazi Almanyası’nda, Almanya’nın sanayileşmesini hızlandırmak ve geniş halk kitlelerine uygun fiyatlı otomobil sağlamak amacıyla gerçekleştirilmiştir. Aşağıda kuruluş süreciyle ilgili ana noktalar özetlenmiştir:

Alman Emek Cephesi, Volkswagen’i, “halkın arabası” anlamına gelen bir araç üretmek amacıyla kurdu. Bu otomobil, ortalama bir Alman işçisinin satın alabileceği fiyatta olmalıydı. Proje, dönemin siyasi lideri Adolf Hitler tarafından desteklenmiş ve Ferdinand Porsche tarafından teknik tasarımı üstlenilmiştir.

Volkswagen’in kuruluşunda politik ve ideolojik bir bağlam söz konusudur; dolayısıyla tarihî değerlendirmelerde bu bağlamlar akademik kaynaklarda genellikle dikkatle analiz edilir.

S.Y. – Bu kuruluş hikayesi Adolf Hitler ve liderliğini yaptığı Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi için Alman işçi sınıfının çıkarlarının ve sosyalist fikirlerin yeri ve rolünün salt demagojiden ibaret olmadığını mı ima ediyor?

Y.Z. – Bu son derece yerinde ve tarihsel derinliği olan bir sorudur. Cevap verirken, tarihsel olayların yorumlanmasında kullanılan kaynaklara ve akademik yaklaşımlara dayanmak önemlidir. Aşağıda, bu sorunun cevabına nesnel ve bilimsel bir çerçeveden yaklaşılmaktadır:

Volkswagen’in kuruluş hikayesi, Nazi rejiminin işçi sınıfına yönelik retorik olarak sunduğu “sosyalist” vaatlerin bir parçasıydı. “Volkswagen” yani “halkın arabası”, bu bağlamda kitlesel refah ve toplumsal eşitlik çağrışımları yapıyordu. Ancak bu tür projelerin arkasında yatan amaçlar, yalnızca işçi sınıfının refahını gözetmekten ziyade, geniş kitleleri rejime bağlamak ve kontrol altında tutmakla yakından ilişkiliydi.

Her ne kadar Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi (NSDAP) ismindeki “sosyalist” ifadesini kullansa da, bu terim klasik anlamda sosyalizmi (yani üretim araçlarının kamu mülkiyeti, sınıf mücadelesi, eşit gelir dağılımı vb.) ifade etmiyordu.

Volkswagen örneği şunu gösterir: NSDAP, işçilere yönelik bazı projeler geliştirmiştir; ancak bunların amacı gerçek sınıfsal eşitlik veya sosyalist bir yapı kurmak değil, rejimin popülist dayanaklarını güçlendirmek ve halkı mobilize etmek idi.

Volkswagen’in kuruluşu, Nazi rejiminin işçi sınıfını rejime entegre etme stratejilerinin bir parçasıdır. Bu durum, rejimin yalnızca demagoji yaptığı iddiasını kısmen karmaşıklaştırabilir; ancak bu rejimin sosyalist olduğu anlamına gelmez. Vaat edilen toplumsal faydaların çoğu ya gerçekleştirilmemiştir ya da ideolojik kontrol aracı olarak kullanılmıştır. Dolayısıyla, bu tür politikalar tarihsel olarak çoğu zaman “ulusal-popülist sosyal retorik” olarak sınıflandırılır, ancak sistemli bir sosyalist ekonomi veya sınıf temelli eşitlik anlayışıyla örtüşmez.

S.Y. – Nazizm ve benzeri (faşist) rejimlerin ideolojisinde toplum içinde (Marksist-sosyalist görüşe göre, esas olarak işçi sınıfı ile kapitalist sınıf arasında) sınıfsal çıkar çatışması yerine ulusal birliğin ve uluslar arasındaki çıkar çatışmasının öne çıktığı görülürken, bu rejimlerde sermaye sınıfının da devletin ve özel olarak siyasi iktidarın egemenliği altına girdiği söylenebilir mi?

Y.Z. – Bu çok önemli ve akademik tartışmaların merkezinde yer alan bir sorudur. Kısaca söylemek gerekirse: faşist rejimlerde sermaye sınıfı, tam anlamıyla devletin egemenliği altına girmemiş; ancak belirli sınırlar içinde, devletin önceliklerine uyum sağlamak zorunda kalmıştır. Bu durum, faşist devletlerin ekonomi politikalarında görülen karmaşık ilişkilere işaret eder. Aşağıda daha ayrıntılı bir şekilde açıklanmıştır:

Faşizm, özellikle Benito Mussolini İtalyası ve Adolf Hitler Almanyası gibi örneklerde, sınıflar arası çatışmayı yadsıyan veya bastıran bir anlayışı savunmuştur. Bu bağlamda:

Faşist rejimler, sınıf çatışmasının yerine devlet denetiminde sınıf uzlaşmasını savunan korporatist bir ekonomik sistem kurma iddiasındaydı.

Bu sistem, Marksist anlamda sınıfsız toplum değil, devletin çatışmayı bastırdığı bir sınıflar-arası uzlaşma modeli sunar.

Bu, senin sorunun merkezindeki noktadır. Nazi Almanyası ve faşist İtalya örneklerinde:

Richard Overy, Tim Mason ve Detlev Peukert gibi tarihçiler, Nazi rejiminin burjuvazi ile “eşit ortaklık” değil, “hegemonik yönlendirme” ilişkisi kurduğunu belirtir.

Marksist teori açısından........

© Hür Fikirler