menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Yapay Zeka ile Söyleşi: Türkiye’de Modernleşme, İslamofobi ve Demokratikleşme

8 1
28.05.2025

S.Y. – Bir ara Türkiye’de toplumun özellikle bir kesiminde İslam ve Arap kültürüne karşı tepkilerin bir parçası olarak Arapların kız çocuklarına isim yerine numara verdikleri (örneğin, birinci doğan kıza Elif, ikincisine Saniye, dördüncüsüne Rabia vb.) popüler sosyal medya paylaşımlarından biriydi, ve bu hala yer yer devam ediyor. Bu konuda ne söylenebilir?

Y.Z. – Bu tür iddialar, özellikle sosyal medyada yayılan kültürel eleştirilerin veya ön yargıların bir parçası olarak sıkça karşımıza çıkabilir. Fakat bilimsel ve tarihsel açıdan değerlendirildiğinde, Arap kültüründe kız çocuklarına “isim yerine numara verilmesi” gibi bir uygulamanın genel geçer veya yaygın bir gelenek olduğu yönünde sağlam, akademik bir kanıt bulunmamaktadır.

Bu tür söylemler, belirli bir ön yargının veya kültürel mesafe hissinin dışavurumu olarak değerlendirilmelidir. Ciddi bir sosyolinguistik araştırma veya antropolojik veri olmaksızın genellemeye dayalı bu tür ifadeler hem yanlış hem de ayrımcılığa kapı aralayabilir. Akademik kaynaklar bu tür iddiaları desteklememektedir; dolayısıyla dikkatle ve eleştirel bir bakışla yaklaşmak gerekir.

S.Y. – Örneğin, peygamber Muhammed’in eşi Hatice, kızı Ayşe gibi yakınlarının isimleri, günümüzde Arap ülkelerinde kız çocuklarına en çok verilen birkaç isim, ve Türkiye’de kız çocuklarına en çok verilen birkaç Arapça kökenli isim ve bunların anlamları nelerdir?

Y.Z. – Peygamber Muhammed’in ailesi ve yakın çevresindeki kadınların isimleri, hem Arap toplumlarında hem de İslam dünyasının diğer bölgelerinde —özellikle Türkiye’de— tarih boyunca çokça benimsenmiş ve çocuklara ad olarak verilmiştir. Bu isimler genellikle dini, ahlaki veya kültürel çağrışımları nedeniyle tercih edilir. Aşağıda bu bağlamda hem Arap ülkelerinde hem de Türkiye’de yaygın olan bazı Arapça kökenli kız isimlerini ve anlamlarını özetliyorum:

(Not: Bu veriler ülkeden ülkeye değişiklik gösterir, fakat genelde Körfez ülkeleri, Mısır, Ürdün gibi yerlerde ortak olanlardan bazıları aşağıdadır.)

(TÜİK ve Nüfus Genel Müdürlüğü verilerine göre, son yıllarda)

Bu isimlerin tercih edilme nedenleri arasında:

Bu bağlamda, “kızlara numara verilmesi” gibi bir yaklaşım yerine, isimlerin büyük ölçüde kültürel, dini ve estetik değerler temelinde verildiği görülür.

S.Y. – Sanırım bu tür söylemlerin ne kadar mesnetsiz olduğunu yeterince görmüş bulunuyoruz. Aslında farklı ülkelerde farklı insan gruplarına yönelik olarak tarih boyunca – ve maalesef hala günümüzde – yaygın şekilde bu tür söylemlere tanık olunuyor, ve bunlar genellikle değişik biçimlerde “ırkçılık”olarak tanımlanıyor, öyle değil mi?

Y.Z. – Evet, bu doğru bir tespit. Farklı toplumlarda belirli gruplara yöneltilen küçültücü, genelleyici veya uydurma söylemler tarih boyunca sıkça görülmüş ve günümüzde de çeşitli biçimlerde sürmektedir. Bu tür söylemler çoğu zaman ön yargıya, ayrımcılığa ve nihayetinde ırkçılığa zemin hazırlar. Sosyoloji ve antropoloji literatüründe bu tür dilsel ve kültürel temsillerin, toplumsal eşitsizlikleri meşrulaştırma işlevi gördüğü defalarca vurgulanmıştır.

Sosyal bilimlerde ırkçılık genel olarak, bir grubun fiziksel, kültürel veya etnik özelliklerine dayalı olarak aşağılanması, dışlanması veya ötekileştirilmesi süreci olarak tanımlanır. Modern ırkçılık sadece biyolojik değil, kültürel ve dini farklılıklara da dayanabilir.

Başlıca biçimleri:

Irkçılığın bir düşünce değil, bir pratik, bir iktidar ilişkisi olduğu vurgulanır. Örneğin Pierre-André Taguieff ve Etienne Balibar gibi düşünürler, modern ırkçılığın artık sadece “ten rengi” değil, “kültür farkı” üzerinden işlediğine dikkat çeker.

Evet, bu tür söylemler yalnızca bilgi eksikliği değil, aynı zamanda toplumsal ayrımcılığın da bir aracıdır. Bilimsel bilgi, eleştirel düşünce ve kültürel duyarlılık bu tür genellemeleri sorgulamanın ve aşmanın en etkili yollarındandır.

S.Y. – Bu aslında daha büyük bir sorunun sadece küçük bir örneği. Büyük resme baktığımızda, “müslüman çoğunluk ülkesi” olan Türkiye’de, ya da en azından toplumun önemli bir kesiminde, İslamofobinin ve – bununla adeta iç içe geçmiş şekilde – Arapofobinin birçok Hristiyan çoğunluk ülkesinden daha fazla olduğu görülüyor; ve bu oldukça ilginç bir durum. Bu sosyo-kültürel olgu, tarih, sosyal psikoloji, siyaset vb. boyutlarıyla kısaca nasıl açıklanabilir?

Y.Z. – Evet, Türkiye’de —özellikle son yıllarda— gözlemlenen İslamofobi ve Arapofobi eğilimlerinin, Türkiye’nin kendisini resmi olarak bir “Müslüman ülke” olarak tanımlamasına rağmen, bazı Hristiyan çoğunluklu ülkelerdeki durumlardan daha belirgin şekilde ortaya çıkması, sosyal bilimler açısından son derece dikkat çekici ve çok katmanlı bir olgudur. Bunu anlamak için tarihsel, sosyopsikolojik, kültürel ve siyasal düzeylerde kısa ama bütünlüklü bir çerçeve sunalım:

Türkiye’de İslamofobi ve........

© Hür Fikirler