Üyesi Olmadığı Örgüt Adına Suç İşleme Suçuna İlişkin Değerlendirme
1. İlgili Mevzuat
TCK m.220/6’nın ilk 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun yürürlüğe girdiği hali şu şekildedir; “Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca örgüte üye olmak suçundan dolayı cezalandırılır”. Daha sonra 02.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun m.85 ile fıkraya “Örgüte üye olmak suçundan dolayı verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir.” ibaresi eklenmiştir. Yine 30.04.2013 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan 6459 sayılı Kanun m.11 ile “Bu fıkra hükmü sadece silahlı örgütler hakkında uygulanır.” cümlesi eklenmiştir. TCK m.220/6’da düzenlenen bu hüküm, Anayasa Mahkemesi’nin 26.10.2023 tarihli kararıyla iptal edilmiştir. Fıkranın iptalden sonra 7499 sayılı Kanun m.10 ile 12.03.2024 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren son hali şu şekildedir; “Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca iki yıl altı aydan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. İşlenen suçun niteliğine göre verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir. Bu fıkra hükmü sadece silahlı örgütler hakkında uygulanır”. Bu hüküm de Anayasa Mahkemesi’nin 05.11.2024 tarihli kararıyla iptal edilmiştir. İptal kararı 09.07.2025 tarihinde, yani Resmi Gazete’de yayımlanmasından 6 ay sonra yürürlüğe girmiş, bu konuda yeni bir düzenleme yapılmamıştır.
Görüleceği üzere; TCK m.220/6’ya AYM’nin iptal kararlarından önce iki defa ekleme yapılmış (“Örgüte üye olmak suçundan dolayı verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir.” ve “Bu fıkra hükmü sadece silahlı örgütler hakkında uygulanır.”), fıkranın bu hali AYM’nin 26.10.2023 tarihli kararıyla iptal edilmiş, yeniden düzenlenen son metin ise AYM’nin 05.11.2024 tarihli (Resmi Gazete tarihi 09.01.2025) kararıyla iptal edilmiştir.
Ayrıca TCK m.314/3’e 7499 sayılı Kanun m.11 ile “Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. İşlenen suçun niteliğine göre verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir.” hükmü eklenmiştir.
Bunun dışında 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu m.7’ye 11.04.2013 tarihinde kabul edilen 6459 sayılı Kanun (Resmi Gazete tarihi 30.04.2013) m.8 ile TCK m.314/2’ye şu hükümler eklenmiştir; “Terör örgütünün; cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yapan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. Ayrıca, basın ve yayın organlarının suçun işlenmesine iştirak etmemiş olan yayın sorumluları hakkında da bin günden beş bin güne kadar adli para cezasına hükmolunur. Aşağıdaki fiil ve davranışlar da bu fıkra hükümlerine göre cezalandırılır:
a) Terör örgütünün propagandasına dönüştürülen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde, kimliklerin gizlenmesi amacıyla yüzün tamamen veya kısmen kapatılması.
b) Toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında gerçekleşmese dahi, terör örgütünün üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek şekilde;
1. Örgüte ait amblem, resim veya işaretlerin asılması ya da taşınması,
2. Slogan atılması,
3. Ses cihazları ile yayın yapılması,
4. Terör örgütüne ait amblem, resim veya işaretlerin üzerinde bulunduğu üniformanın giyilmesi.”
“Terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına;
a) İkinci fıkrada tanımlanan suçu,
b) 6 ncı maddenin ikinci fıkrasında tanımlanan suçu[1],
c) 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 28 inci maddesinin birinci fıkrasında tanımlanan kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılma suçunu,
İşleyenler hakkında, 5237 sayılı Kanunun 220 nci maddesinin altıncı fıkrasında tanımlanan suçtan dolayı ayrıca ceza verilmez”.
3713 sayılı Kanun m.7/2’de terör örgütü propagandası sayılan fiiller düzenlenmiş, aynı maddenin 5. fıkrasında ise terör örgütüne üye olmamakla birlikte, örgüt adına 3713 sayılı Kanun m.7/2’de düzenlenen propaganda fiillerini, aynı Kanunun 6. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen suçu, 2911 sayılı Kanun m.28/1’de düzenlenen kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılma suçunu işleyenler hakkında ayrıca TCK m.314/3 uyarınca ceza verilmeyeceği ifade edilmiştir.
Öncelikle; AYM’nin 26.10.2023 ve AYM’nin 05.11.2024 tarihli iptal kararları, ardından AYM’nin 10.06.2021 tarihli Hamit Yakut kararı ve son olarak İHAM’ın Gölcük/Türkiye, Işıkırık/Türkiye ve Bakır ve Diğerleri/Türkiye kararları incelenecektir.
2. Anayasa Mahkemesi’nin 26.10.2023 Tarihli, 2023/132 E. ve 2023/183 K. Sayılı Kararının İncelenmesinde;
02.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun m.85 ile düzenlenen TCK m.220/6’da “Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca örgüte üye olmak suçundan da cezalandırılır. Örgüte üye olmak suçundan dolayı verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir. Bu fıkra hükmü sadece silahlı örgütler hakkında uygulanır.” hükmüne yer verildiği, AYM tarafından hükmün bu halinin inceleme konusu yapıldığı,
Kararın 08.12.2023 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlandığı, Anayasa m.153/3 ve 6216 sayılı Kanun m.66/3 uyarınca Resmi Gazete yayım tarihinden 4 ay sonra yürürlüğe girmesine karar verildiği,
Patnos Ağır Ceza Mahkemesi ile İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesinin itiraz yoluna başvurmasıyla, TCK m.220/6’nın ilk cümlesinin Anayasa m.2, m.13 ve m.38’e aykırı olduğu ve iptalinin talep edildiği,
Kararın “Esasın İncelenmesi” başlıklı (IV) numaralı bölümünde;
TCK m.220/1’de düzenlenen örgütün unsurlarına yer verildiği ve terör kavramının 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu m.1’de düzenlenen tanımından bahsedildiği,
Anayasa Mahkemesi’nin 13.03.1992 tarihli, 1991/18 E. ve 1992/20 K. sayılı kararında, bu suçun ancak örgütün bilgisi ve istemi içerisinde olan suçlar bakımından işlenebileceğinin ifade edildiği, ancak Yargıtay’ın müstakar uygulamasında örgütçe önem atfedilen olaylarda, örgüt talimatı veya çağrısı olmaksızın işlenen suçların da TCK m.220/6 kapsamında değerlendirildiği,
Bir suçun “örgüt adına” işlendiği takdirde, ayrıca örgüte üye olma suçundan da cezalandırma yoluna gidildiği, yani gerçek içtima hükmünün tatbik edildiği,
3713 sayılı Kanun m.7/5, m.6/2 ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu m.28/1’de düzenlenen suçların işlenmesi halinde TCK m.220/6’nın gündeme gelmediği ve failin ayrıca örgüt üyeliğinden cezalandırılmadığı,
İtirazda; itiraz konusu kuralın kamu otoritesinin keyfi uygulamalarının önüne geçemediği ve kuralın erişilebilir, öngörülebilir ve belirli olmadığı, dolayısıyla “hukuk devleti” ve “suçta ve cezada kanunilik” ilkelerini ihlal ettiği gerekçelerine yer verildiği,
Anayasa m.38/1’de, İHAS m.7/1’de ve Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme m.15/1’de düzenlenen “suçta ve cezada kanunilik” ilkesinin, Anayasa m.13’de temel hak ve hürriyetlerin ancak kanunla sınırlanabileceği kuralının ceza hukukuna yansıması olarak görülebileceği,
Bu kurala göre, şekli olarak kanun çıkarılması ve bazı fiillerin suç sayılmasının “suçta ve cezada kanunilik” ilkesini karşılamayacağı, pratikte de bu kuralın anlam ifade etmesi için kuralın açık, erişilebilir, öngörülebilir ve belirli olması gerektiği,
Sözkonusu kuralın belirli olduğundan bahsedilemeyeceği, çünkü uygulamada kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarından bireyleri koruyamadığı, öncelikle “örgüt adına suç işleme” kavramından ne anlaşılması gerektiğinin belirsiz olduğu, ağırlığına ve niteliğine bakılmaksızın herhangi bir suçun örgüt adına işlendiği değerlendirildiğinde, failin ayrıca örgüt üyeliğinden de cezalandırıldığı, bu durumun son derece ağır bir netice olduğu, mahkemelerin bu kavramı yeknesak biçimde yorumlamadığı ve yargısal belirliliğin de sağlanamadığı,
3713 sayılı Kanun m.7/5’in de bu belirsizliği gidermekten uzak olduğu[2], bu fıkranın toplantı ve gösteri yürüyüşü kapsamında kalan hakları yeterince korumadığı, AYM’nin Hamit Yakut kararında, özellikle toplanma ve gösteri yürüyüşü gibi hakların kullanılması neticesinde kişilerin ceza yaptırımıyla kalma tehlikesinin, caydırıcı etki oluşturduğunun ifade edildiği,
Bunun dışında, itiraz konusu kuralla örgüte üye olmayan ancak örgüt adına hafif de olsa bir suç işleyen kişinin ayrıca örgüt üyeliğinden cezalandırılmasının, bu kişilerin örgüt üyelerinden dahi daha ağır ceza yaptırımlarıyla karşılaşmasına sebep olduğu, ayrıca örgüt üyeliğine ilişkin hiçbir delil bulunmaksızın kişilerin örgüt üyeliğinden cezalandırılmasının kanunilik şartını taşımadığı,
Hususlarının belirtildiği ve itiraz konusu kuralın iptal edildiği,
12.03.2024 Tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7499 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun m.10’da,
“(6) Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca iki yıl altı aydan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. İşlenen suçun niteliğine göre verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir. Bu fıkra hükmü sadece silahlı örgütler hakkında uygulanır.” düzenlemesine gidildiği, ayrıca TCK m.314/3’ün eklendiği,
3. Anayasa Mahkemesinin 05.11.2024 Tarihli, 2024/81 E. ve 2024/189 K. Sayılı Kararında,
Bu defa Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesinin itiraz kanun yolu başvurusu ile TBMM’nin 125 üyesinin iptal kanun yoluna başvurmasıyla açılan davaların birleştirildiği,
TCK m.220/6’nın 7499 sayılı Kanun m.10 ile değiştirilen hali ile TCK m.314’e eklenen 7499 sayılı Kanun m.11 ile eklenen 3. fıkranın iptalinin istenildiği,
TCK m.314/3’de, “Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. İşlenen suçun niteliğine göre verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir.” düzenlemesinin bulunduğu,
Kararın “Esasın İncelenmesi” başlıklı (IV) numaralı bölümünde;
7499 sayılı Kanun m.11 ile TCK m.314/3’e yukarıda yer verilen hükmün eklendiği, öncesinde TCK m.220/6’da düzenlenen hükmün silahlı suç örgütleri ve terör örgütleri için uygulandığının ifade edildiği, bunun dışında, AYM’nin 26.10.2023 tarihli, 2023/132 E. ve 2023/183 K. sayılı kararında yer verilen genel esaslara yer verildiği,
İtiraz ve iptal talebinin gerekçelerinde; örgüye üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek fiilinin, açık, net, anlaşılabilir, nesnel ve somut biçimde kanunda tanımlanmadığı ve belirsiz olduğu, bu şekilde suç ve ceza düzenleme yetkisinin yasama organından alınarak adli mercilere verildiği, bunun da “suçta ve cezada kanunilik” ilkesine aykırı olduğu, kurallarda kamu otoritesinin keyfi uygulamalarını önleyecek karşı bir mekanizmaya yer verilmediği, “cezaların ölçülülüğü” ilkesine aykırı olduğu, AYM’nin önceki iptal kararına rağmen kuralın benzer şekilde yeniden düzenlendiği gerekçeleriyle, Anayasa m.2, m.6, m.10, m.13, m.38, m.90’a aykırılık iddiasında bulunulduğu,
Kararın gerekçesinde, AYM’nin 26.10.2023 tarihli, 2023/132 E. ve 2023/183 K. sayılı kararında yer verilen gerekçelerden ayrılmayı gerektiren bir sebep olmadığı belirtilmekle;
“Örgüt adına suç işlemek” ibaresinin belirsiz olduğu, bu kavramdan ne anlaşılması gerektiğine ilişkin bir düzenlemeye yer verilmediği, örgüt adına işlenen suçun hafifliğine bakılmaksızın aynı yaptırımın öngörüldüğü, belirliliğin yargısal yorumla da sağlanmadığı, 3713 sayıl Kanun m.7/5’in de bu belirsizliği gidermediği, örgüt üyeliği yönünden aranan şartların, örgütle hiçbir bağlantısı tespit edilemeyen kişiler bakımından aranmadığı, bu durumda bahse konu madde gereğince cezalandırılan kişinin, örgüt üyesinden daha ağır bir yaptırıma tabi tutulduğu, örgüt adına ibaresinin belirsizliği nedeniyle, ifade hürriyeti ve toplantı/gösteri yürüyüşü hakları üzerinde caydırıcı etki oluştuğu ve kamu otoritesinin keyfi uygulamalarına açık hale geldiği, bu nedenlerle kuralın Anayasa m.38’de düzenlenen “kanunilik” şartını taşımadığı,
Gerekçelerine atıf yapıldığı ve TCK m.220/6’nın birinci cümlesi ile TCK m.314’ün birinci cümlesinin iptal edildiği, iptal kararının 09.07.2025’de yürürlüğe gireceği,
4. Anayasa Mahkemesi’nin 10.06.2021 Tarihli, 2014/6548 Başvuru Numaralı Hamit Yakut Kararında;
Başvurucunun bir gösteri yürüyüşüne katılması nedeniyle TCK m.220/6 uyarınca cezalandırıldığı olayda,
2011 yılı genel seçimlerinde Barış ve Demokrasi Partisi’nden milletvekili adaylığı başvuran 7 kişinin, daha önce mahkumiyetleri nedeniyle seçilme yeterliliği bulunmadığına karar verildiği, buna karşı PKK’nın çeşitli yayın organlarında belirli gün ve saatte bu kararın protesto edilmesi için toplanılması konusunda çağrı yaptığı,
Başvurucunun 2911 sayılı Kanuna muhalefetten 6 ay, TCK m.220/6 uyarınca 3 yıl 9 ay hapis cezasıyla cezalandırıldığı, hükümlerin onandığı,
Kararda ilgili mevzuata yer verildikten sonra, AYM’nin 31.03.1992 tarihli, 1991/18 E. ve 1992/20 K. sayılı kararında, ilgili hükmün Anayasa m.38’e (suçta ve cezada kanunilik) aykırı olup olmadığına ilişkin gerekçesine yer verildiği, ardından Yargıtay içtihadından bahsedildiği,
Buna göre, YCGK’nın 04.03.2008 tarihli, 2007/9-282 E. ve 2008/44 K. sayılı kararında; ilk derece mahkemesinin, “TCK m.220/6’nın gündeme gelebilmesi için, sanığa yönelik spesifik bir çağrı olması gerektiği, genel yapılan çağrı üzerine işlenen suçun TCK m.220/6’yı gündeme getiremeyeceği” yönünde görüşünün yerinde bulunmadığı, örgütün genel çağrısı veya yayınları üzerine örgüt adına işlenen suçun da TCK m.220/6 gereğince ayrıca örgüt üyeliğinden cezalandırmayı gerektiğinin ifade edildiği, bu içtihadın Yargıtay’ın muhtelif daireleri tarafından da benimsendiği,
Avrupa Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu (Venedik Komisyonu)’nun 15/3/2016 tarihli ve 831/2015 sayılı Raporu ile İHAM’ın çeşitli kararlarına, kararın “Ulusal Hukuk” başlıklı bölümünde yer verildiği,
Bahse konu Venedik Komisyonu raporunda, 3713 sayılı Kanun m.7’de 6549 sayılı Kanun ile yapılan değişikliklerin, ifade hürriyeti bakımından son derece olumlu olduğu, ancak bu değişikliğin yeterli olmadığı, özellikle ifade hürriyeti ve toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı bakımından yeterli korumayı sağlamadığı, 3713 sayılı Kanun m.7’ye eklenen yeni fıkra ile 2911 sayılı Kanun m.28/1’e atıf yapıldığı, ancak örneğin 2911 sayılı Kanun m.32/1’in kapsama alınmadığı, dolayısıyla TCK m.220/6’nın kaldırılması hususlarının tavsiye edildiği,
Bundan sonra İHAM’ın Gölcü ve Işıkırık kararları ile benzer yönde diğer kararlarına yer verildiği,
“İnceleme ve Gerekçe” başlıklı bölümde; “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia” bakımından, öncelikle bireylerin toplanmaları ve gösteride bulunmaları nedeniyle ceza yaptırımına tabi tutulmalarının, toplumda demokratik hakların kullanılması bakımından caydırıcı etki oluşturduğu, bu nedenle müdahalenin varlığının kabul edildiği,
Bundan sonra müdahalenin bir ihlal oluşturup oluşturmayacağı konusunda yapılan incelemede, öncelikle müdahalenin kanunilik şartını taşıyıp taşımadığı konusunda inceleme yapıldığı, TCK m.220/6’nın kanunilik şartını erişilebilirlik, öngörülebilirlik kapsamında incelendiği,
Örgüt adına işlenen suç ibaresinin kanunda tanımlanmadığı, Yargıtay’ın çeşitli kararlarında bu ibarenin sınırlarının çizilmeye çalışıldığı, ayrıca Yargıtay’ın örgütsel somut bir çağrı olmaksızın, örgüt tarafından yapılan genel nitelikte de olsa bir çağrının bulunmasını suçun oluşması için yeterli gördüğü, bunun da ceza sorumluluğunu belirsiz şekilde genişlettiği,
Örgüt adına suç işleyenlerin kanunda ve içtihatta ayrıca örgüt üyesi olarak kabul edildiği, bir kişinin örgüt üyesi olarak kabul edilmesi için kanunda ve içtihatta öngörülen “süreklilik, çeşitlilik, yoğunluk” içeren fiillerde bulunma gibi birçok tespitin yapılması gerekirken, TCK m.220/6’da bunlardan hiçbirisinin aranmadığı,
TCK m.220/6’nın erişilebilir olduğu, belirlilik bakımından ise, kuralın uygulamada netliğinin arandığı, “örgüt adına suç işleme” ibaresinden ne anlaşılması gerektiği konusunda bir netlik olmadığı, Yargıtay’ın da her somut olayın özelliğine göre farklı değerlendirme yaptığı, Yargıtay’ın uygulamasında toplantı ve gösteriye ilişkin genel nitelikte yapılan bir çağrının varlığının yeterli görüldüğü, hatta çağrı olmasa da, örgütçe önem verilen günlerde yapılan toplantı ve gösterilerin de bu suç kapsamında değerlendirildiği, bu durumun “belirlilik” ilkesine aykırı olduğu,
Ayrıca; örgüt adına suç işleyenlerin örgüt üyesi sayıldığı, örgüte üye olma suçu bakımından aranan kriterlerin aranmadığı, bu durumda örgütle zayıfta olsa bir bağlantısı olan kişinin örgüt üyesi olarak cezalandırıldığı, bahse konu bağlantının temel hakların kullanılmasıyla ilgili olması halinde örgüt adına kavramının geniş yorumlandığı, bunun da adıgeçen temel haklar ve hürriyetler üzerinde caydırıcı etki oluşturduğu,
Somut olayda; başvurucu, işlediği iddia edilen ihtara rağmen dağılmama suçundan 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılırken, TCK m.220/6 gereğince 3 yıl 9 ay cezalandırılmasının “belirlilik” ilkesine aykırı olduğu, çünkü başvurucunun hiçbir şiddet hareketine başvurmadığı, işlediği haksızlığın hafif niteliği gözetildiğinde, bundan dolayı çok daha ağır bir suçtan cezalandırılacağının öngörülmesinin mümkün olmadığı,
Bu kararın 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun m.50 uyarınca pilot karar sayıldığı; zira ihlalin yapısal bir sorundan kaynaklandığının ifade edildiği, bu yapısal sorunun kanuni düzenleme ile giderilebileceğinin ifade edildiği,
Kararın 131. paragrafında; “Yukarıda gerekçeleri belirtildiği üzere ihlalin bizzat kanun hükmünün lafzına dayalı yapısal bir sorundan ve derece mahkemelerinin kanuna ilişkin geniş yorumundan kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Öte yandan somut başvuru bağlamında toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, ifade ve örgütlenme özgürlüğü gibi anayasal koruma altında bulunan temel hak ve özgürlükler ile bağlantılı olarak örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçundan mahkumiyet kararı verilen pek çok dosyanın Anayasa Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu yapıldığı da bilinmektedir.” denildiği,
5. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin Gölcük/Türkiye ve Işıkırık/Türkiye kararları
A. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin bu konuda verdiği ilk kararın 19.01.2016 tarihli, 17526/10 başvuru numaralı Gülcü/Türkiye kararında;
Bu karara konu somut olayda; 14.07.2008 tarihinde, Abdullah Öcalan’ın tutukluluk........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d