menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Tutukluluğa İtirazın Etkin Bir Kanun Yolu Olmaması Sorunu

13 2
02.08.2025

Gerek tutuklama tedbiri ve gerekse tutukluluğa itirazla ilgili onlarca çalışmamız oldu. Hukukçu arkadaşlar tarafından da birçok defa tutuklama tedbirinde yaşanan sorunlar dile getirildi. Kanun koyucu birçok defa yasal değişikliğe gitti, ancak hiçbirisi suçsuzluk/masumiyet karinesinin devam ettiği aşamada, son çare niteliği taşıyan, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını tümü ile kısıtlayan tutuklama tedbirinin yersiz, hukuka aykırı ve yeknesaklıktan uzak şekilde keyfi tatbik edilmesini engelleyemedi. Hatta devam eden veya uzayan tutukluluklar yönünden başta itiraz yolu olmak üzere hiçbir kanun yolu çare olamadı.

Peki neden? Yazılı hukuk sisteminde Anayasa, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi, Ceza Muhakemesi Kanunu ortada iken, özgürlüğü kısıtlanan kişi bakımından gerekçeli karar bir hak ve Anayasa ile kanunlara uymak yargı mercileri içinde hukuk devletinde bir zorunluluksa, neden tutuklama tedbiri konusunda yaşanan sorunlar çözülemiyor ve gittikçe kronikleşiyor?

“Kuvvetler ayrılığı” ilkesine rağmen, hukukun ve yargının kullanışlı vasıta olarak görülmeye, hatta bunun normalleştirilmeye çalışıldığı, birkaç defa bu hatadan dönülme çabalarının olduğu, ancak yasal değişikliklere gidilmişse de, sadece iyi kanun hükmü koymanın değil, esas itibariyle onları uygulamanın önemli taşıdığı bir vaziyette, maalesef uygulamada istikrarlı ve yeknesak bir düzelmenin yaşanmadığı, bunun en ağır sonucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı üzerinde gerçekleştiği izahtan varestedir.

Anayasa, Uluslararası Sözleşme ve CMK hükümlerinde ne yazarsa yazsın, somut olayın özellikleri ne olursa olsun, bir soruşturmada ilk tutukluluktan başlayan süreçten itibaren açık hukuka aykırılıkların kendisini gösterdiği, sadece ilgili kurallara atıf yapmakla yetinildiği, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını kısıtlayan tutuklama tedbiri ile ilgili bir somutlaştırmaya gidilemediği, esas itibariyle de “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı Anayasa m.13 olmak üzere, Anayasa m.2’de yer alan “hukuk devleti” ilkesinin, Anayasa m.19 ile güvence altına alınmış kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, yargı erkinin Anayasa ve kanunlara uymasını emreden m.138/1’in ve herkesin gerekçeli karar hakkına sahip olduğunu düzenleyen m.141/3’ün birçok defa ihlal edildiği görülmektedir.

Uygulamada tutuklama tedbiri konusunda riayet edilen kurallar;

Şüphelinin veya sanığın avukatsız tutuklanmaması,

Aylık incelemelerin en geç otuz günde bir olsa da yapılması,

Tutuklama tedbirine itiraz hakkının tanınması,

CMK m.100/4’de sayılan tutuklama yasağı olup, bunların da yoruma açık olmayan şekli kurallar niteliği taşıdığı,

Bununla birlikte;

En azından ilk tutukluluk sırasında şüphelinin veya sanığın yanında avukat bulunurken, avukatın söylediklerinin dikkate alınmaması, bunlara karşı genel geçer, yasal düzenlemede yer alan basmakalıp sözler dışında, tutuklanan kişi bakımından bireyselleştirilmiş somut hukuki ve fiili gerekçelere yer verilmemesi,

En geç otuz günde bir yapılan aylık incelemelerde CMK m.108/1’de yer alan veya bağlacının kullanılarak, aylık incelemeye katılmak isteyen avukatla deyim yerindeyse köşe kapmaca oynanması, huzura getirilmeyen tutukluya SEGBİS üzerinden bağlanmakla yetinilmesi,

İlk tutukluluk, tutukluluğun devamı veya uzatılması kararlarına itiraz hakkı bulunmakla veya her istenildiğinde tutuklunun tahliyesini talep etmek mümkün olmakla birlikte, bu itiraz ve taleplerin yine deyim yerindeyse kağıt üzerinde kalması, yani bunlarda pek az sonuç alınması, bu nedenle itiraz ve tahliye taleplerinin faydasız ve etkin olmayan bir iç hukuk yoluna dönüşmesi,

Soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısının soruşturmayı yürüttüğünden bahisle, tutukluluğa itirazı ve tahliye taleplerini inceleyen sulh ceza hakimliklerinin ve........

© Hukuki Haber