menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Hukuka Aykırı Delillerin Mahkumiyete Esas Alınması Sorunu ve AYM Genel Kurulu’nun 20.03.2025 Tarihli Kararı

21 13
05.09.2025

Anayasa Mahkemesi (AYM), 20/3/2025 tarihli ve 2020/27959 başvuru numaralı Hacı Karabulut (2) kararında, hukuka aykırı yolla elde edilmiş delillerin mahkumiyete esas alınması konusunda eleştiriye açık değerlendirmelerde bulunmuştur. Karar; “genel ilkeler” bakımından yeni bir şey söylemese de somut olay özelinde tartışmalı bir sonuca ulaşmakta, ayrıca uygulamada hatalı yorumlara neden olma riski barındırmaktadır.

Öncelikle belirtmeliyiz ki; bizim açımızdan ihsas-ı rey gibi gözükse de, yorumsuz olarak yer vereceğimiz, herkesi bağlayan Anayasa ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri nedeniyle, ayırım yapılmaksızın hukuka aykırı yol ve yöntemlerle elde edilen deliller ile bu deliller vasıtasıyla ulaşılan deliller yargılamada kullanılamaz, özellikle de sanığın aleyhine kesinlikle kullanılıp değerlendirilemez. Sözü, yazıyı deyim yerindeyse oraya buraya çekmeden kitabın ortasından konuşarak, Anayasa m.138/1 gereğince Anayasanın ve kanunların yargı mensuplarını bağladığı gerçeğinden hareketle, aşağıda sadece ilgili hükümlere yer vermekle yetiniyoruz.

Anayasa m.38/6’ya göre; “Kanuna aykırı elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez”.

CMK m.148/3’e göre; “Yasak usullerle elde edilen ifadeler, rıza ile verilmiş olsa da, delil olarak değerlendirilemez”.

CMK m.206/2’ye göre; “Ortaya konulması istenilen bir delil aşağıda yazılı hallerde reddolunur: a) Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse”.

CMK m.217/2’ye göre; “Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir”.

Başvurunun Konusu

Başvuruya konu olayda, başvurucunun kullandığı araçta, Sulh Ceza Hakimliğinin önleme araması kararına dayanılarak çekici ve dorsede arama köpeği marifetiyle yapılan aramada köpeğin tepki vermesi üzerine arama yapılmış ve esrar maddesi ele geçirilmiştir. Başvurucu; yargılama süresince, uyuşturucu maddenin araca koyulduğundan haberi olmadığını, kendisine daha önce uyuşturucu taşıma teklifi yapıldığını, bu teklifi reddetmesi üzerine başkası tarafından taşınan uyuşturucunun yakalandığını, bu olaydan sorumlu tutularak kendisine komplo kurulduğunu ve uyuşturucuyu bu şekilde aracına koyduklarını düşündüğünü belirtmişse de, uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan mahkum edilmiştir. Başvurucu; AYM önünde, adli arama kararı olmadan, önleme araması kararına istinaden hukuka aykırı olarak elde edilen bulguların delil olarak kullanılması ve mahkumiyetine esas alınması nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

AYM’nin Değerlendirmesi

AYM; genel ilkeler kısmında özetle, delillerin kabul edilebilirliğinin ve değerlendirilmesinin bireysel başvuru incelemesinin konusu olmadığını, kendi rolünün mahkemelerce yapılan değerlendirmelerin ve varılan sonuçların hukuka uygunluğunu denetlemek olmadığını, delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisinin esasen mahkemelere ait olduğunu, bireysel başvuru kapsamında yapılacak incelemenin kanuni bir temele dayanmadan veya hukuka aykırı şekilde elde edilen delillerin kabul edilmesinin yargılamanın hakkaniyetini zedeleyip zedelemediğinin Anayasa’nın 36. ve 38. maddelerinin sağladığı güvenceler açısından değerlendirilmesinden ibaret olduğunu, bu değerlendirmede her somut davanın kendine özgü şartlarının yargılamanın bütünlüğü içinde dikkate alınacağını hatırlatmıştır.

AYM ardından; Orhan Kılıç kararına ([GK], B. No: 2014/4704, 1/2/2018) atıfla, hukuka aykırı delillerin mahkûmiyete esas alınması durumunda adil/dürüst yargılanma hakkını ihlal edilip edilmediğinin tespitinde uygulanan için üç aşamalı teste değinmiş ve bu test uyarınca:

i. İlk aşamada, şikayete konu delilin kanuni bir temeli olmadan elde edildiği veya elde ediliş yöntemi bakımından hukuka aykırı olduğu ilk bakışta anlaşılabilen veya hukuka aykırı şekilde elde edildiği yönünde mahkemelerce yapılmış bir tespit bulunan bir delil olup olmadığına bakılması,

ii. İkinci aşamada, sözkonusu delilin mahkumiyette yegane/tek veya belirleyici delil olarak kullanılıp kullanılmadığının tespit edilmesi,

iii. Üçüncü aşamada ise; bu tür bir delilin mahkumiyette yegane/tek veya belirleyici delil olarak esas alınmasının yargılamanın bütününü hakkaniyete aykırı hale getirip getirmediğinin değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir.

AYM tarafından kullanılan bu test uyarınca, hukuka aykırı olduğu ilk bakışta anlaşılabilen veya hukuka aykırı şekilde elde edildiği yönünde mahkemelerce yapılmış bir tespit bulunan bir delil mahkumiyette yegane/tek veya belirleyici delil olarak kullanılmış olsa dahi testin üçüncü aşaması uygulanmalı ve bu durumun yargılamanın bütününü hakkaniyete aykırı hâle getirip getirmediğinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu aşamada AYM; özellikle, “delillere yönelik hukuka aykırılık iddialarıyla ilgili olarak başvuruculara delillerin gerçekliğine itiraz etme ve kullanılmalarına karşı çıkma fırsatı verilip verilmediğini, bu konuda silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin gözetilip gözetilmediğini, savunmanın menfaatlerinin korunması için onlara yeterli güvenceler sağlanıp sağlanmadığını” incelemektedir (§ 71).

Bu ilkeler ışığında somut başvuruyu inceleyen Yüksek Mahkeme, mahkumiyete esas alınan delilin hukuka aykırı şekilde elde edildiği yönünde mahkemelerce yapılmış bir tespitten söz edilemeyeceğini; zira Yargıtay Ceza Dairesinin ilk aşamada hukuka aykırı arama sonucu ele geçirilen uyuşturucu maddenin suçun maddi konusu ve delili olarak hükme esas alınamayacağını belirtilerek, adli arama kararı veya yazılı adli arama emri alınıp alınmadığının araştırılması gerektiği gerekçesiyle hükmü bozduğunu, ancak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından yapılan itirazın ardından bozma kararını kaldırdığını, sözkonusu delilin hukuka aykırılığı ilk bakışta anlaşılabilen bir delil olup olmadığının tartışmalı bulunduğunu, bu nedenlerle testin üçüncü aşamasına odaklanılması gerektiğini ifade etmiştir.

AYM bu kapsamda yaptığı değerlendirmede özetle; başvurucunun arama sırasında ve soruşturma ve kovuşturma aşamasındaki beyanlarında “arama sonucunda elde edilen delillerin gerçekliği ve güvenilirliğine yönelik olarak somut bir itirazda” bulunmadığını, “her ne kadar duruşmadaki savunmasında arama sonucunda ele geçirilen uyuşturucu maddeyi aracına olaydan önce bir başkasının koymuş olabileceği iddiasında bulunduğu görülse de bu savunmasının bireysel başvuru yolunda şikayetine konu ettiği arama işlemi sonucu elde edilen delilin gerçekliği ve güvenilirliği üzerinde bir etkisi” olmadığını, ayrıca bu konuda başvurucuya Mahkemece etkili bir itiraz imkanı verildiğini ve araştırmalar yapıldığını belirtmiş ve sonuç olarak “başvurucuya delilin gerçekliğine itiraz etme ve kullanılmasına karşı çıkma fırsatı verildiği, bu konuda silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin gözetildiği, savunmanın menfaatinin korunması için yeterli güvenceler sağlandığı” değerlendirmesinde bulunmuştur (§ 79).

Genel Kurulun, somut olayda “yargılamanın bir bütün olarak hakkaniyete aykırı hale gelmediği” yönündeki tespitine iki üye muhalif kalmıştır:

Sayın Başkanvekili Gökcan; somut olayda hükme esas alınan delilin kanuna aykırı şekilde elde edildiğinin açık olduğunu, nitekim “adli arama koşulları oluştuğu halde kolluk merciince yetki aşımı yapılarak yasal yol yerine şartları oluşmayan önleme araması yoluna başvurulup C. Başsavcılığının adil yargılama hakkı güvenceleri kapsamında delil elde etme yetkisinin devre dışı” bırakıldığını, bu durumun “kanun koyucu tarafından öngörülen ve adil yargılanma hakkı güvencelerini içeren yasal sistemin dolanılmasına ve kötüye kullanılmasına” yol açtığını, öte yandan başvurucunun duruşmada suçun maddi konusunu oluşturan delilin temeliyle ilgili itirazını dile getirdiğini, çoğunluğun karardaki yaklaşımının hukuken sorunlu bir yaklaşım olduğunu ifade etmiştir.

Sayın Üye Hakyemez ise, çoğunluğun yaklaşımına ve bilhassa AYM’nin uyguladığı üç aşamalı teste dair temel bir eleştiri dile getirmiştir. Hakyemez’e göre, somut olayda başvurucunun mahkumiyetine esas........

© Hukuki Haber