Hukuk Mahkemesinin Delil Tespiti ile CMK m.134 Aşılabilir mi?
Bir delil, ya hukuka uygundur veya değildir. Delil baştan hukuka uygun elde edilip, sonradan hukuka aykırı hale gelmeyeceği gibi, baştan hukuka aykırı elde edilen delil de sonradan hukuka uygun hale gelmez. Ayrıca, bir delilin kısmen hukuka uygunluğundan ve hukuka aykırılığından bahsedilemeyeceği gibi, delilin bütünlüğünü bozmak suretiyle kısmen dikkate alınıp yargılamada kullanılması da mümkün değildir, yani tanığın beyanı bir bütün olarak değerlendirilir. Tanık beyanının bir kısmına katılmak, bir kısmına da katılmamak doğru olmayacaktır. Buradaki bütünlük, aynı olayla ilgili bütünlüğe ilişkindir. Tanığın anlatımlarında farklı olaylar ve farklı konular varsa, buna yönelik değerlendirme ayrıca yapılabilir. Tanığın birden fazla beyanı ve bu beyanlar arasında çelişkileri, hatta aynı beyan içinde çelişkileri de olabilir. Bu çelişkiler giderilmişse, tanık ifadesinin bir bütün olarak değerlendirilmesi ve giderilen çelişkilerin sanığın lehine olup olmadığına bakılmaksızın dikkate alınması gerekir.
Asıl konumuza gelecek olursak; Anayasa m.38/6’da düzenlenen hukuka aykırı delillerin hükme esas alınamayacağına dair hükümde geçen hukuka aykırılık bir bütün olarak hukukun tamamına ilişkindir, yani bir delil hukuka aykırı yol ve yöntemle elde edilmişse, artık o delil hukukun bütün muhakeme kolları bakımından “hukuka aykırı delil” niteliği taşır ve yargılamalarda kullanılamaz.
Bir delil; medeni muhakeme veya idare muhakeme yolunda elde edilebileceği gibi, ceza muhakemesinde de suça ilişkin fiille ve faille ilgili somut delile ulaşılabilir. Ortada bir suçun işlendiği yönünde iddia varsa, artık konu 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 160 ve devamı maddeleri ve bunun yanında 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu Ek m.6 kapsamına girer. İdari/önleyici kolluk faaliyeti kapsamında yapılan aramada ele geçirilen suç unsuru, önleyici aramada PVSK m.9’da öngörülen şartlara uyulmak kaydıyla, bu delil hukuka uygundur ve tüm muhakeme usullerinde kullanılabilir. Ancak yapılan aramaya konu olay adli bir meseleyi teşkil ediyorsa, bu halde önleme arası yoluyla elde edilen delilin hukuka uygunluğundan bahsedilemez. Aynı şekilde; medeni muhakeme ile ilgili bir ihtilafın çözümünde mahkeme veya taraflar 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda öngörülen usullerle delile ulaşmışlarsa, yine bu delil ceza muhakemesi dahil, tüm muhakeme yollarında hukuka uygun delil olarak kullanılabilir. Bunda bir sakınca yoktur ve bunun dayanağı, Anayasa m.38/6’dır. Nitekim hukuka aykırı yol ve yöntemlerle elde edilen delillerin yargılamada hükme esas alınamayacağına dair, hem Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (m.189/2) ve hem de Ceza Muhakemesi Kanunu’nda (m.206/2-a ve m.217/2) yeterli hüküm bulunmaktadır.
Yargıtay 7. Ceza Dairesi’nin 20.01.2025 tarihli, 2024/6390 E. ve 2025/1172 K. sayılı kararına göre;
“Her ne kadar ceza yargılama sistemimizde, bir hususun hangi delille ispat olunacağı konusunda sınırlama getirilmemiş ise de; 5271 sayılı Kanun’un 134. maddesindeki şekil şartlarına uyulmaksızın yapılan arama ve elkoyma işlemleri, (hukuk yargılamasında öngörülen usule uygun olsa dahi) Kanun koyucunun 5271 sayılı Kanun’un 134. madde düzenlemesindeki amacı ile bağdaşmayacak; nitekim aksi kabul halinde; bir ceza soruşturmasında Sulh Ceza Hakimliğince arama talebi reddedildiğinde, hukuk mahkemesi aracılığı ile yapılacak delil tespiti ile bu durumun asılması mümkün hale gelecektir.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince; sanığın aşamalardaki savunmalarında atılı suçu kabul etmediği yönündeki istikrarlı beyanları da gözetilerek; konusu aynı zamanda suç teşkil eden bir davada hukuk hakimi tarafından yapılan delil tespiti neticesinde, sanığın yetkilisi olduğu şirkette bulunan bilgisayarlarda 5271 sayılı Kanun’un 134. maddesinde sıkı şekil şartlarıyla hüküm altına alınan usule uyulmaksızın yapılan delil tespiti sonucu elde edilen delillere dayalı olarak düzenlenen bilirkişi raporunun, ceza yargılamasında sanığın mahkumiyetine yeterli tek ve belirleyici delil olarak hükme esas alınamayacağı, Mahkemesince atılı suçun işlendiğinin kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortaya çıkartılabilmesi için tespit raporunda ekran görüntüsüne yer verilen bilgisayarlar üzerinde 5271 sayılı Kanun’un 134. maddesindeki usule uygun şekilde arama ve elkoyma kararı verildikten sonra bilirkişi incelemesi yaptırılarak, varsa diğer deliller de toplanmak suretiyle sanığın hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi gerektiği cihetle, eksik araştırma ile karar verildiği gözetilmeden, itirazın bu yönden kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesi hukuka aykırı bulunmuş ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ihbarnamesindeki (2) numaralı talep yerinde görüldüğünden istemin kabulüne karar vermek gerekmiştir”.
Sayın Dairenin kararı incelendiğinde; 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu m.71/1’in ihlal edildiği iddiasıyla, Hukuk Mahkemesinde delil tespiti yaptırıldığı, somut olayda bilgisayar üzerinde delil tespitinin yapıldığının anlaşıldığı, bu delilden hareketle de sanığın lisanssız bilgisayar programı kullanmaktan dolayı cezalandırıldığı, sanığa verilen ceza hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, sanık müdafiinin HAGB kararına yaptığı itirazın itiraz mercii tarafından reddedildiği ve bu kararın kesinleştiği, kesinleşen bu karar istinaf veya temyiz kanun yolu incelemesinden geçmediğinden, kanun yararına bozma talepli olarak Adalet Bakanlığı tarafından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na, Başsavcılığın da bu talebi ve dosyayı incelenmek üzere Yargıtay 7. Ceza Dairesi’ne gönderdiği,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın kanun........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Gideon Levy
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein