TİCARET ŞİRKETİ YÖNETİCİLERİNİN İİK M. 333/A HÜKMÜ UYARINCA CEZAÎ SORUMLULUĞU VE SORUMLULUĞA ESAS “…FİİLİ YÖNETİM YETKİSİ…” KAVRAMI
ÖZ:
İcra ve İflâs Hukukumuzda alacaklının bir borç ilişkisi kapsamında alacağını tahsil edilebilmesi için öngörülen takip usûlleri, tarafların hak ve yükümlülükleri gibi hükümlerinin haricinde bazı cezaî yaptırıma dair hükümlerde öngörülmüştür. Bu anlamda, 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun on altıncı bapta çeşitli cezaî yaptırımlar, yargılama usûlu, yetki, şikayet süresi, cezanın düşmesi, ceza verilemeyecek haller vs. düzenlenmiştir. On altıncı bapta düzenlenen cezaî hükümlerden birisi de çalışma konumuzu teşkil eden İİK m. 333/a’dır. İİK m. 333/a hükmüne göre, ticaret şirketlerinin fiili veya hukuki yönetim yetkisini haiz kişilerin alacaklıları zarara uğratmak amacıyla ticari işletmenin borçlarını kısmen ya da tamamen ödememek suretiyle alacaklıları zarar uğratması halinde söz konusu bu eylem ya da işlem Kanun’da başkaca suça vücut vermemesi halinde alacaklıların şikayeti üzerine cezalandırılması öngörülmüştür. Bahsi geçen hüküm uyarınca alacaklılara zarar verme kastı ile ticari işletmenin borçlarını kısmen ya da tamamen ödememek suretiyle alacaklıların zarara uğraması halinde ilgili kişilerin cezalandırılabilmesi için ticaret şirketlerinin “hukuken ya da fiilen yönetim yetkisini” haiz olması gerekmektedir. Bu koşul, suçun kanuni unsuru olduğu gibi söz konusu suçu özgü suç haline getirmektedir. İİK m. 333/a hükmü uyarınca ticaret şirketinin yetkililerini cezalandırılabilmelerine esas olmak üzere hukuken yetkili olup olmadığı hususu çok kolay bir şekilde tespit edilebilir. Kendisine bu konuda İİK m. 333/a anlamında suç isnat edilen kişinin ticaret şirketinin hukuken yetkili olup olmadığı, şirket esas sözleşmeleri, ticaret sicil kayıtları, genel kurul kararları gibi kayıtlarla tespit edilebilir. Ancak, suç isnadına maruz kalan kişinin fiilen yönetim yetkisini haiz olup olmadığı hususu kolay bir şekilde tespit edilebilecek bir olgu değildir. İş bu çalışmamızda da öncelikle İİK m. 333/a hükmünde öngörülen suç, suç genel teorisi kapsamında analiz edilmiş ve özellikle suçun unsurlarından birisi olan “fiilen yönetim yetkisi” kavramı üzerinde durulmuştur.
ABSTRACT:
In our Enforcement and Bankruptcy Law, in addition to provisions regarding the procedures for collecting debts within the scope of a debt relationship, the rights and obligations of the parties, and other such matters, certain provisions regarding criminal penalties are also stipulated. In this regard, Chapter 16 of the Enforcement and Bankruptcy Law No. 2004 regulates various criminal penalties, the procedure for prosecution, jurisdiction, the period for filing a complaint, the expiry of the penalty, cases where a penalty cannot be imposed, etc. One of the criminal provisions regulated in Chapter 16 is the provision regulated in Article 333/a of the Enforcement and Bankruptcy Law, which is the subject of our study. According to Article 333/a of the Enforcement and Bankruptcy Law, if persons holding actual or legal management authority over commercial companies cause creditors to suffer damage by failing to pay the debts of the commercial enterprise in whole or in part with the intent to harm creditors, such actions or transactions shall be punishable upon complaint by the creditors, provided that they do not constitute any other offense under the Law. Pursuant to the aforementioned provision, in order for the relevant persons to be punished for causing harm to creditors by failing to pay the debts of the commercial enterprise in whole or in part with the intent to cause harm to creditors, it is necessary for the commercial companies to have “legal or actual management authority.” This condition constitutes a legal element of the crime and makes the crime a specific offense. Pursuant to Article 333/a of the Turkish Commercial Code, it is very easy to determine whether the authorized representatives of a commercial company are legally authorized to be punished. Whether the person accused of a crime under Article 333/a of the Turkish Commercial Code is legally authorized to represent the commercial company can be determined by information and documents such as the company's articles of association, commercial registry records, and general assembly decisions. However, whether the person accused of the crime actually has management authority is not a matter that can be easily determined. In this study, we first analyzed the crime provided for in Article 333/a of the Turkish Commercial Code within the framework of general criminal theory, and then focused on the concept of “actual management authority,” which is one of the elements of the crime.
I. GENEL OLARAK:
Borç ilişkileri kapsamında borçlular çeşitli sebeplerden ötürü borcunu kısmen ya da tamamen yerine getirmekten kaçınabilir. Alacaklılar ihkak-ı hak yasağı gereği cebri icra yoluna başvurmaktan başkaca bir çaresi bulunmamaktadır. Ancak, cebri icra yoluyla alacağın tahsili de bazı durumlarda işlevsiz olabilmektedir. Kanun koyucu, bu durumda bir yandan alacaklının alacağını tahsil imkanını hukuki yoldan kolaylaştırmak diğer yandan borçluyu borcunu yerine getirmeye tazyik etmek için bazı icra ve iflâs suçları ile cezaî yaptırımları düzenlemiştir.
İcra ve iflâs suçları ile cezaî yaptırımlar, yargılama usûlu, yetki, ceza verilmeyecek haller, cezanın düşmesi, şikayet gibi hükümler 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’muzun on altıncı babında cezaî hükümler başlığı ile düzenlenmiştir. İcra ve İflas Kanunu’muzun bahsi geçen kısmında yer alan icra suçlarından birisi de madde 333/a’da yer alan suçtur. Bu maddeye göre, ticaret şirketlerinin fiili veya hukuki yönetim yetkisini haiz kişilerin alacaklıları zarara uğratmak amacıyla ticari işletmenin borçlarını kısmen ya da tamamen ödememek suretiyle alacaklıları zarar uğratması halinde söz konusu bu eylem ya da işlem Kanun’da başkaca suça vücut vermemesi halinde alacaklıların şikayeti üzerine cezalandırılması öngörülmüştür.
İİK m.333/a hükmünde yer alan icra suçundan kişilerin mahkum edilebilmesi için diğer kanuni unsurlarının haricinde alacaklılara zarar verme kastı ile ticari işletme borçlarını kısmen ya da tamamen ödemeyen kişilerin ticaret şirketin hukuki veya fiili yönetim yetkisinin olması gerekmektedir. Suç isnadı altında bulunan kişilerin ticaret şirketinin hukuki yönetim yetkisini haiz olup olmadığı meselesi çoğu kere kolay bir şekilde tespit edilebilir. Ancak, fiili yönetim yetkisinin tespiti bakımından aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Çünkü, İİK m. 333/a hükmünde yer alan “fiili yönetim yetkisi” kavramı muhtevasında çeşitli belirsizlikler barındırdığı gibi uygulama sorunları da ortaya çıkarmaktadır. Zira, uygulamada kötüniyetli kişiler ya da daha doğru bir ifade ile alacaklılarından mal kaçırmak ya da borçlarını kısmen ya da tamamen ödemeden kaçınma kastı ile hareket eden kişiler genellikle ticari işletmelerini yanında çalıştığı işçisinin ya da hısım akrabaları veya arkadaşları aracılığı ile işletmektedir. Diğer bir ifade ile bu kişiler ticari işletmenin gerçekte sahibi ya da işletmecisi olmadığı halde resmiyette öyle gözükmektedirler. Bu yüzdendir ki, ticari işletmenin gerçekteki işletmecisi ya da yönetim yetkisinin fiilen kimde olduğunun tespiti kolay olmamaktadır.
Bu sebeple de çalışmamızda öncelikle İİK m. 333/a hükmünde yer alan icra suçu, suç genel teorisi kapsamındaki sistematik izlenerek (hukuki yarar, mağdur, fail, fiil, manevi unsur, yaptırım, yargılama usulü, suçun özel görünüş biçimleri vs.) incelenecek ve bu inceleme kapsamında özellikle “fiili yönetim yetkisi” kavramı üzerinde durulacaktır.
II. SUÇUN UNSURLARI
A. Suçun Maddi Unsurları
1. Ticaret şirketinin varlığı
İİK m. 333/a hükmü uyarınca fiilen ya da hukuken yönetim yetkisine sahip olan kişilerin cezalandırılabilmesi için yönetimine sahip olduğu şirketin ticari bir şirket olması şarttır. Ticaret şirketlerinin neler olduğu Kanun’da yer almamaktadır. Bu yüzden ticaret şirketlerinin türlerini, varlığını ve muhtevasını tespit edebilmek için 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na (TTK) bakmak gerekir.
TTK’nın 124. maddesinde ticaret şirketlerinin türleri sayma suretiyle (numerus clausus) olarak belirtilmiştir. Bahsi geçen maddeye göre, ticaret şirketlerinin; kollektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerden ibaret olduğu belirtilmiştir. Suçun işlenmiş olduğu tarihte yasal mevzuata uygun olarak kurulmuş ve faaliyetlerini devam ettiren, az önce belirtmiş olduğumuz şirket türlerinden birinin varlığı halinde ve aynı zamanda Kanun’da yer alan diğer koşulların oluşması durumda ilgili yöneticiler İİK m. 333/a hükmü uyarınca cezalandırılabilecektir[1]. TTK m. 124 hükmünde belirtilen şirketler dışında herhangi bir şirket ticari işletme işletse de ilgili ticari işletmenin yöneticisinin İİK m. 333/a’ya dayalı olarak mahkum edilmesi mümkün değildir. Örneğin, gerçek kişi tacirlerin işletmiş olduğu ticari işletmeden ötürü İİK m. 333/a hükmüne dayalı olarak cezalandırılması olanaklı değildir. Zira, Kanun açıkça söz konusu icra suçunun oluşabilmesi için ticari şirketin varlığını şart koşmuştur.
Bu konu hakkında diyeceklerimize son vermeden önce bir noktaya temas etmekte yarar görmekteyiz. İİK m. 333/a hükmünün kenar başlığı “Ticari işletmede yöneticinin sorumluluğu” şeklindedir. Söz konusu hükmün içeriğinde ise ilgili yöneticilerin cezalandırılabilmesi için yönettikleri şirketin ticaret şirketi olması gerektiğini belirtmiştir. Öğretide de haklı olarak belirtildiği üzere, madde kenar başlığı ile madde içeriği birbiri ile uyumsuzdur[2]. Zira, ticari işletme kavramı üst bir kavramdır[3]. Ticari işletme, TTK m. 11 f. 1’de şu şekilde tanımlanmıştır: “Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir”. Bir ticari işletmeyi kısmen de olsa kendi adına işleten kişi tacir sayılır (TTK m. 12 f. 1). Ticaret şirketleri de TTK m. 16 f.1 hükmü uyarınca ticari işletme işleten tacir olarak kabul edilmektedir. Diğer bir ifade ile kanun koyucu ticaret şirketleri bakımından ticari işletme karinesi öngörmüştür. Ticaret şirketleri bu anlamda ticari işletme işleten kurumlardan sadece bir tanesidir. Bu sebeple de, tacir sayılanlar yani ticari işletme işletenler sadece az yukarıda belirtmiş olduğumuz durum, kişi veya kurumlar ile sınırlı değildir[4].
Görüldüğü üzere, ticari işletme kavramı ticaret şirketlerin faaliyetlerinin konusu da oluşturacak şekilde geniş ve üst bir kavramdır. Oysa ki, az yukarı da ve öğretide de ifade edildiği üzere, ilgili yöneticilerin İİK m. 333/a hükmü uyarınca cezalandırılabilmesi için yönetime konu işletme ticaret şirketi olması gerekmektedir. Bu yüzden İİK m. 333/a hükmünün madde kenar başlığının içerik ile uyumlu olması anlamında yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. Bu minvalde, İİK m. 333/a hükmüne karşılık gelen Cebrî İcra Kanunu Taslağının 524. Maddesinin kenar başlığı içerikle uyumlu şekilde “Ticaret şirketlerinde borcun ödenmemesi” şeklinde kaleme alınmıştır[5].
2. Ticaret şirketinin hukuki ya da fiili yönetim yetkisini haiz olunması
Bir kimsenin İİK m. 333/a hükmü uyarınca cezalandırılabilmesi için ticaret şirketinin hukuken ya da fiilen yönetim yetkisine sahip olunması gerekmektedir. Yani kendisine yönelik İİK m. 333/a anlamında icra suçu isnat edilen kişinin TTK’da sınırlı sayıda belirlenmiş olan kollektif, komandit, sermayesi paylara bölünmüş komandit, anonim, limited şirket ya da kooperatiflerde hukuki ya da fiili yönetim yetkisini haiz olması gerekir.
Ticari şirketlerinin hukuki yönetim yetkisini elinde bulunduranlar ticaret hukuku mevzuatında açıkça düzenlenmiş bulunmaktadır[6]. Anonim şirketler ve kooperatiflerde yönetim kurulu, limited şirketlerde müdürü veya müdürler, şahıs şirketleriyle sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerde ise yönetici hukuken yönetim yetkisine sahip olan kişi ya da organlardır (TTK m. 218, m. 309, m.359 vd., m. 570, m. 623 vd.).
Öğretide, İİK m. 345 hükmü uyarınca, tüzel kişilerin fiillerinden tüzel kişilerin müdürleri, temsilcileri, vekilleri, tasfiye memurları, yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile murakıp ve müfettişlerinin sorumlu olacağı belirtilmektedir[7].
Suç isnadı altında bulunan kişi veya kişilerin ticaret şirketinin hukuken yetkili olup olmadığının tespiti ilgili ticaret sicil müdürlüğünden sorulmak suretiyle sağlanabilir[8]. Ticaret sicil müdürlüğünden gelen cevap yazısına göre, suç isnadı altında bulunan kişilerin ticaret şirketinin hukuken yetkili olmaması halinde beraat kararı verilmesi gerektiği Yargıtay kararlarında belirtilmektedir[9]: “Ticaret şirketlerinde hukuken veya fiilen yönetim yetkisine sahip olanların alacaklıları zarara uğratmak kastiyle ticarî işletmenin borçlarını kısmen veya tamamen ödememesi suçundan sanıklar ..., ..., ... ve ...'in beraatlerine karar verilmiş, hüküm yasal süresi içerisinde şikayetçi vekili tarafından temyiz edildiğinden, Yargıtay C.Başsavcılığının onama istemli tebliğnamesiyle dosya, Daireye gönderilmiş olmakla, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okunarak; GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ: Dosya içeriğine, toplanan delillere, kararda yazılı gerektirici nedenlere, yapılan yargılama ve uygulamada isabetsizlik bulunmadığına ve ... Ticaret Sicili Memurluğunun 01.04.2011 tarih ve 799 sayılı yazısına göre sanıklarından ...'in şirketin yetkili temsilcisi olmamasına ve 12.04.2010 havale tarihli bilirkişi raporu ile de borçlu şirketin ödeme gücünün olmadığının anlaşılmasına göre yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun bulunan hükmün İİK.’nun 366. maddesi uyarınca istem gibi ONANMASINA, 28.05.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.”
Ticari şirket yöneticilerinin (hukuken yetkili olmasının haricinde) fiilen yetkili olanlar da İİK m. 333/a hükmüne istinaden cezalandırılabilmektir. Fiilin yetkili olan ticaret şirketi yöneticilerin durumunu hemen bir sonraki başlık altında ayrıntılı bir şekilde değerlendirmeyi daha uygun görmekteyiz.
Ticaret şirketinin hukuken yetkili olanlarının dışında fiilen yönetime yetkili olanların da İİK m. 333/a hükmü uyarınca sorumlu olduğu aşikardır. Nitekim, İİK m. 333/a hükmünde fiilen yetkili olanlarında alacaklılara zarar verme kastı ile ticari işletmenin yani ticaret şirketinin ödeme gücü olduğu halde borçlarını kısmen ya da tamamen ödememesi halinde cezalandırılabileceği açıkça düzenlenmiştir.
Buna karşılık, İİK m. 333/a da fiilen yetkili olanların kapsamına kim ya da kimlerin girdiği hususunda açıklık yoktur. İİK m. 333/a hükmünün İİK’ya eklenmesine dair 17.03.2003 Tarihli, 4949 Sayılı İcra ve İflâs Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un[10] 91. maddesine ait madde gerekçesinde, bazı kişilerin zaman zaman ticari şirkete ait hukuki yetkileri fiilen kullanabildikleri durumların olduğunu, bu durumun bazen hukuken yetkili olanların rızaları ile ya da zor kullanarak olduğu belirtilmiştir[11]. Görüldüğü üzere, İİK m. 333/a hükmünün madde gerekçesinde de fiilen yönetim yetkisinin ne olduğu, bunun kapsamına kimlerin girdiği hususunda tam bir netlik yoktur. Kanun’un madde gerekçesinde özellikle alacaklılara zarar veren hukuki ya da fiili yönetim yetki sahibi kişiler hakkında cezaî yaptırım öngörülmüş olduğu, bu surette alacaklılara önemli bir koruma kalkanı getirilmiş olduğundan bahsedilmiştir[12].
Fiili yönetim yetkisi ve bu yetkiye sahip olanların İİK m. 333/a hükmü uyarınca cezaî sorumluluğun tespiti esasları geçmeden önce “fiili organ” kurumu hakkında ticaret hukuku bakımından bir tespit ve değerlendirme yapmada büyük fayda vardır. Nitekim, fiili yönetim yetkisi ile fiili organ kurumu birbirine paralel bir özelliği haizdir. Bu yüzden fiili yönetim yetkisi kavramının daha iyi anlamak ve çözüm önerileri sunmak üzere fiili organ kavramına bakmak gerekir.
Tüzel kişilerde özellikle de sermaye şirketlerinde (ve şahıs şirketlerinde) şirket iradesi kanunla ya da seçimle veya atama yoluyla belirlenen organlar aracılığı ile meydana getirilir ve dışa vurulur[13]. Bu şekilde belirlenen organlar, hukuka yani şekle uygun şekilde belirlendiği için şekli organ olarak ifade edilmektedir[14]. Ancak, şirket iradesinin şekli organ veya organlar dışındaki kişi ya da kişi grupları tarafından oluşturulmasının mümkün olduğu, hatta uygulamasının yaygın olduğu öğretide belirtilmektedir[15]. İşte tam da bu noktada fiili organ ya da fiili yönetim kavramı ortaya çıkmaktadır.
Fiili organ ya da fiili yönetim kavramının tanımı hiçbir ülke mevzuatında yapılmış olmayıp; yargı içtihatları ve öğreti aracılığı ile ortaya çıkmış ve geliştirilmiştir[16]. Ticaret hukuku öğretisinde fiili organ ya da fiili yönetim kavramının tanımı İsviçre Federal Mahkemesinin çeşitli kararlarında geniş yer bulduğu belirtilmektedir[17]. İsviçre Federal Mahkemesinin birçok kararlarında kullanmış olduğu gibi bir kararında da[18] fiili organ tanımına şu şekilde yer vermiştir: “şeklî anlamda organ olmaksızın organlara özgülenmiş kararları alan ya da gerçek anlamda yönetimsel vazifeler icra eden, bu yolla şirket iradesinin oluşumuna önemli ölçüde katılım sağlayan ya da irade oluşumu üzerinde önemli etki oluşturan kişiler fiilî organdır”. Bunun haricinde gerek Türk hukukunda gerekse Karşılaştırmalı hukukta fiili organ veya fiili yönetim kavramı hakkında birçok farklı tanımlamalar yapılmaktadır[19].
Fiili organ ya da fiili yönetim organ gerçek anlamda bir organ olmayıp; sorumluluk hukuku bakımından ele alınması ve incelenmesi gereken bir konudur[20]. Gerçekten de fiili organ ya da fiili yönetim organı şirket tüzel kişiliği adına yapmış olduğu iş ya da eylemler sonucunda ortaya çıkan zararlardan şirkete veya özellikle de üçüncü kişilere karşı gerek hukuki açıdan sorumluluk gerekse cezaî (özellikle de inceleme konumuz bağlamında İİK m. 333/a düzenlenen konu) açıdan sorumluluk konularında belirleyici olan bir meseledir.
Uygulamada fiili organların ya da fiili yönetim organlarının pek çok kere dışarıya karşı görünür olmadığı, saman adamların ardına saklandığı bilinen bir olgudur[21]. Diğer bir ifade ile fiili yönetim organı veya fiili organ daha çok inançlı işlem ya da nam-ı müstear kurumları ile ortaya çıkmaktadır. Bu anlamda inançlı yönetici, şeklen ticaret sicilinde hukuken yönetim organı olarak göründüğünden fiili organın varlığı dışarıya karşı görünmemektedir[22]. İnanan konumundaki kişinin yönetim organına takdir yetkisi bırakmayacak şekilde talimat vermesi ve ona özgülenmiş olan işlem ya da eylem gerçekleştirilmesinde irade oluşturucu etkiye haiz olması halinde fiili organın varlığına işaret etmektedir[23]. Fiili organ olgusunun varlığı halinde gerçek faydalanıcının inançlı yönetim organı üyesinin inananının fiili organ olarak sorumluluğuna gidilmesi mümkündür[24].
Öğretide haklı olarak her inanç ilişkisinin varlığının inananı doğrudan fiili organ statüsüne dönüştürmeyeceğini, somut olayın bu konuda irdelenmesi gerektiği, bu sebeple de inançlı pay sahipliği kurumu vasıtasıyla şirketi kontrol eden gerçek faydalanıcının fiili organ olarak sorumluluğuna gidilmeyeceği belirtilmektedir[25].
Fiili yönetim organı veya fiili organ hakkında ticaret hukuku perspektifinde açıklama ve değerlendirmelerde bulunduktan sonra şimdi de fiili yönetim yetkisini haiz ticaret şirketi yöneticilerinin İİK m. 333/a hükmü uyarınca sorumluluğu meselesini ele alacağız.
Ülkemizde, şirkette çalışan kişiler (çaycı, hizmetli, muhasebeci vs.) üzerinden şirketlerin kurulduğu, kurulan şirketlerin aktif ve pasif unsurları ile bu kişilere devredildiğini, şirketin başkaca kişiler aracılığı ile yönetildiği yayın bir uygulama olarak görülmektedir[26]. Özellikle, öğretide bu durum aynen şu örnekle ifade edilmektedir: “gecekondu ticaret şirketi-naylon şirket-tabela şirketleri denilen ve patronlar tarafından emrinde çalışan personel adına kurulan, fakat şirketin yönetimi fiili olarak dışarıdan kendileri tarafından kullanılan şirketlerde rastlanılmaktadır”[27]. Bu ihtimalde İİK m. 333/a hükmü uyarınca sorumluluk fiilen yetkili konumunda olan kişi ya da kişiler olacaktır. Nitekim, kanun koyucu özellikle İİK m. 333/a’nın madde gerekçesinde de ifade ettiği üzere, zaman zaman kişilerin ticaret şirketine ait yetkilileri ya hukuken yetkili olanların rızası ile ya da zor kullanmak suretiyle fiilen kullandıklarının görüldüğünü, bu sebeple de alacaklılar lehine koruyucu birtakım mekanizmalar ile fiili yönetim yetkililerinin de bahsi geçen hüküm uyarınca cezalandırılabileceğine dikkat çekmiştir.
Çalışmamızın yukarısında da ifade ettiğimiz üzere, ticaret şirketinin hukuken yetkili olanlarının tespiti çok kolay bir şekilde sağlanmasına karşın fiilen yetkili olanlarının tespiti de bir o kadar zordur. Bu sebeple de, kendisine İİK m. 333/a hükmü uyarınca suç isnat edilen kişi veya kişilerin ticaret şirketinin fiilen yetkili olan kişilerden olduğu vakıası tanık dahil her türlü delille ispat edilebilir[28].
Görüldüğü üzere, İİK m. 333/a hükmünde yer alan “fiilen yönetim yetkisi” kavramı uygulaması itibarıyla çeşitli sorunların ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Başta Kanun’da fiili yönetim yetkisinden ne anlaşılması gereken konuya açık değildir. Diğer bir ifade Kanun’daki “fiili yönetim yetkisi” kavramı muğlak olup; belirli ve öngörülebilir değildir. Bu kavramın içerisinin ne ile doldurulacağına dair net bir kriter veya kriterler bulunmamaktadır.
Diğer yandan Kanun’un........
© Hukuki Haber
