menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kamulaştırılan Taşınmazın Geri Alınması

11 8
02.12.2025

Giriş

Anayasa’nın 35. maddesi, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğunu, bu hakkın ancak kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlanabileceğini hükme bağlar. Mülkiyet hakkına yapılacak sınırlamanın sadece kanuni düzenleme ile değil, aynı zamanda ölçülülük ilkesine uygun ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olması da Anayasa Mahkemesi’nin yerleşik içtihatlarında sürekli vurgulanan bir unsurdur.

Anayasa’nın 46. maddesi ise, kamulaştırmayı mülkiyet hakkına yönelik özel bir müdahale türü olarak ele almakta; kamulaştırmanın “gerçek karşılığının peşin ödenmesi” şartını açıkça düzenlemektedir. Bu maddeye göre devlet ve kamu tüzel kişileri, kamu yararının zorunlu kıldığı hâllerde, özel mülkiyetteki taşınmazları, kanunda gösterilen usul ve esaslara uymak şartıyla kamulaştırabilirler. Dolayısıyla kamulaştırmanın meşruiyeti, üç temel sütuna dayanır: kamu yararı kararı, kanuni usule uygunluk ve gerçek karşılık.

Bununla birlikte, mülkiyet hakkına yapılan bu müdahalenin sadece “kamu yararı” etiketine sahip olmasının yeterli olmadığı, kamulaştırma amacının makul bir süre içinde gerçekleştirilmemesi hâlinde müdahalenin ölçüsüz ve keyfi hale gelebileceği kabul edilmektedir. İşte Kamulaştırma Kanunu m. 23’teki geri alma kurumu, tam da bu noktada, kamulaştırma yetkisini kullanan idarenin taşınmazı uzun süre atıl bırakmasını, projeleri sürüncemede bırakmasını veya taşınmazları spekülatif bir enstrümana dönüştürmesini engellemeye yönelik bir güvence niteliği taşır.

Kamulaştırılan Malın Geri Alınması Hakkının Amacı ve Mevzuattaki Yeri

Kamulaştırma Kanunu’nun 23. maddesinde düzenlenen geri alma hakkı, kamulaştırılan taşınmazın eski maliki veya mirasçıları lehine öngörülmüş, belli süre koşullarına bağlanmış, sıkı şekil şartları olan ve kullanımı oldukça zor bir haktır. Bu hak sayesinde, idarenin kamulaştırdığı taşınmazı kamulaştırma amacına uygun biçimde kullanmaması, taşınmazı yıllarca atıl bırakması veya ilk amaçtan kopuk şekilde değerlendirmesi hâlinde, mülkiyetin eski malike iadesi mümkün olmaktadır.

Bu hak, kamulaştırmanın bir “nihai mülkiyet devri” olduğu yönündeki algıyı da sınırlandırmakta; kamulaştırmanın adeta bir “şartlı mülkiyet devri” niteliği taşıdığını ortaya koymaktadır. Zira idare, kamulaştırmanın arkasındaki kamu yararı amacını makul bir sürede gerçekleştirmez ve kanunun öngördüğü şartlara uymazsa, taşınmaz üzerindeki mülkiyetini koruyamayacak; eski malik, belirli şartlar ve mali yükümlülükler altında tapunun kendisine iadesini talep edebilecektir.

Bu anlamda m. 23, mülkiyet hakkının sadece “kamulaştırma bedeli” ile değil, gerektiğinde “mülkiyetin iadesi” yolu ile de korunmasını sağlayan tamamlayıcı bir mekanizma olarak karşımıza çıkar. Bununla birlikte, bu mekanizmanın katı süre şartlarına bağlı olması, idarenin amaca uygun işlem yapıp yapmadığının tespitindeki güçlükler, geri ödenecek bedelin hesaplanmasında kanuni faize bağlı kalınması ve yargı yolu karmaşası gibi hususlar, uygulamada geri alma davasını son derece riskli ve teknik bir dava türüne dönüştürmektedir.

Geri Alma Hakkının Unsurları

Kamulaştırma Kanunu m. 23 uyarınca geri alma hakkının kullanılabilmesi için dört temel şartın birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu şartlardan birinin eksikliği, davanın esastan reddine yol açar. Bu dört şart, kamulaştırma bedelinin kesinleşmesi, bu tarihten itibaren beş yıllık sürenin geçmesi, beş yıllık süre içinde taşınmazın kamulaştırma amacına uygun kullanılmaması veya olduğu gibi bırakılması ve nihayet beş yılın bitiminden itibaren bir yıl içinde dava açılması olarak özetlenebilir.

İlk şart, kamulaştırma bedelinin kesinleşmesidir. Uzlaşmalı kamulaştırmalarda bu tarih, taraflar arasında imzalanan anlaşma tutanağının tarihi; m. 10 çerçevesinde açılan bedel tespiti ve tescil davalarında ise, tescil hükmünün kesinleştiği tarihtir. Bu tarih son derece kritik olup, hem beş yıllık bekleme süresinin hem de devamında işleyecek bir yıllık hak düşürücü sürenin başlangıç noktası olarak kabul edilmektedir. Dolayısıyla malik veya mirasçılarının, sadece kamulaştırma tarihini değil, bedelin hukuken hangi tarihte kesinleştiğini, kararın hangi tarihte kesinleşme şerhi aldığını, uzlaşma tutanağının hangi tarihte imzalandığını titizlikle tespit etmesi gerekmektedir.

İkinci şart, bedelin kesinleşmesinden itibaren beş yıllık bir sürenin geçmesidir. Kanun koyucu, idareye kamulaştırma amacını gerçekleştirmesi için bu beş yıllık dönemi tanımakta; bu süre dolmadan geri alma davası açılmasına imkan vermemektedir. Bu beş yıllık süre, idare açısından bir nevi “hazırlık ve uygulama süresi” olarak işlev görmekte; projelendirme, planlama, finansman temini, tahsis işlemleri, imar planı değişiklikleri gibi pek çok teknik ve idari faaliyetin yürütülebileceği geniş bir zaman dilimi sağlamaktadır.

Üçüncü şart, işte bu beş yıllık süre içinde idarenin kamulaştırma amacına uygun herhangi bir işlem yapmaması, taşınmazı amaca uygun projelere tahsis etmemesi veya taşınmazı fiilen de olduğu gibi bırakmasıdır. Burada “amacın gerçekleştirilmemesi” ve “taşınmazın olduğu gibi........

© Hukuki Haber