menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

YABANCILAR HUKUKUNA İLİŞKİN PRATİK BİLGİLER-6  (Tanıma-Tenfiz Davaları)

9 1
31.10.2025

Yabancılar hukukuna ilişkin yazmakta olduğum serinin altıncısı olacak bu yazıda yabancılar hukukunda sıklıkla karşılaştığımız bir konuyu, tanıma-tenfiz davalarını ele alacağım. Umuyorum ki bu seri meslektaşlarıma ve ilgililere faydalı olacaktır.

Tanıma tenfiz davaları 5718 sayılı MÖHUK’un 2. bölümünde “Yabancı Mahkeme ve Hakem Kararlarının Tenfizi ve Tanınması” başlığıyla ele alınmıştır. (TTK gibi bazı kanunlarda da bazı düzenlemeler vardır.) Kanunun 50-57. aralığındaki maddeleri “mahkeme kararları için tenfizi”, 58. 59. maddeleri “tanımayı”, 60-63. aralığındaki maddeleri ise “yabancı hakem kararlarının tanınması-tenfizi davalarına” ilişkin kuralları düzenlemiştir.

İlk olarak tanıma-tenfiz davaları arasındaki farkı anlayarak başlayalım:

En basit haliyle tenfiz bir yabancı mahkeme/hakem kararına icra edilebilirlik kazandırır. Tanıma davaları ise yabancı mahkemelerde kesinleşen ilamın Türkiye’de de sonuç doğurması, tanınmasıdır. Tanıma davalarında tenfiz davalarındaki şartlardan yalnızca mütekabiliyet ilkesi uygulanmadığından bu yazıda tanıma davalarını ayrıca ele almayacağız; tenfiz davaları üzerinden ilerleyeceğiz:

Tanıma-tenfiz davalarında görevli mahkemeler asliye mahkemeleridir. Konuya göre ticaret, aile vd. mahkemelerde dava açılır. Yetkili mahkeme ise davalının yerleşim yeri yoksa mutad meskeni yoksa Ankara, İzmir veya İstanbul mahkemeleridir. Görev-yetki hususu Kanunun 51. maddesinde düzenlenmiştir.

Bir tanıma-tenfiz davasını açmadan evvel ilk olarak incelememiz gereken husus elimizdeki kararın kanunda belirtilen şartları taşıyıp taşımadığı hususudur.

Bunun içinse kanunun 53. ve 54. maddesinde belirtilen şartlara bakmak gerekir:

1. Karşılıklılık ilkesine ilişkin anlaşmanın veya fiili durumun bulunması.

Pratikte genellikle mahkemeler Adalet Bakanlığı’na yazı yazarak ilgili kararı veren ülke ile andlaşmayı veya fiili durumu sormaktadır. Adalet Bakanlığı Dış İlişkiler ve AB Genel Müdürlüğü de müzekkereye yanıt vererek bilgi sağlamaktadır. Yahut yakın tarihli emsal kararlar sunularak da aşılabilir.

“Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü'nün 14.09.2004 gün ve 63457 sayılı cevabi yazısından anlaşılmış olup, böylece İngiltere ve Türkiye arasında hukuki mütekabiliyetin gerçekleştiğinin anlaşılmış bulunmasına, tenfizi istenen hükmün Türk Mahkemelerinin münhasır yetkisine girmeyen bir konuda verilmiş ve Türk kamu düzenine açıkça aykırılığın sözkonusu olmamasına, bu durumda MÖHUK'nın 37 ve 38. maddelerinde öngörülen tenfiz koşullarının somut olayda gerçekleşmiş olduğunun anlaşılmış olmasına göre" Yargıtay 11. HD. E. 2007/1335, K. 2007/3808, T. 02.03.2007

2. “İlamın Türk mahkemelerinin münhasıran yetki alanına giren bir konuda verilmemiş olması veya veya davalının itiraz etmesi şartıyla ilâmın, dava konusu veya taraflarla gerçek bir ilişkisi bulunmadığı hâlde kendisine yetki tanıyan bir devlet mahkemesince verilmiş olmaması.”

Örneğin Türkiye’deki bir taşınmaz için Almanya’da verilmiş bir mahkeme kararı tenfiz edilmez.

3-4 Hükmün kamu düzenine açıkça aykırı bulunmaması ve -Savunma hakkının kısıtlanması

Kamu düzeni kavramı tanıma-tenfiz davalarında en çok öne sürülen sebeplerden biridir. Önceki yazımda (Yabancılar Hukukuna İlişkin Pratik Bilgiler-5) aslında kamu düzenine ilişkin bazı hususlara değinmiştim. Bu yazıda konuyu biraz daha açalım:

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 07.06.2023 tarihli, 2022/51 E., 2023/567 K. numaralı kararında kamu düzeni doktrinden görüşlere yer verilerek açıklanmıştır. İlgili kısımları aşağıya alıntılıyorum:

“Kamu düzeni, bilimsel görüşlerde genel olarak "Bir toplumun, belirli bir zaman dilimi içerisinde, siyasi, sosyal, ekonomik, ahlaki ve hukuki açılardan temel yapısını belirleyen ve temel çıkarlarını koruyan kurum ve kurallar bütünüdür." şeklinde tanımlanmaktadır. (Süha Tanrıver: Yabancı Hakem Kararlarının Türkiye'de Tenfizinde Kamu Düzeninin Rolü, Ankara 1998, s. 565-578)

“Kamu düzeninden; korunma ve uygulamasında toplumun büyük yararı bulunduğu kabul edilen özel hukuk kuralları anlaşılmak gerekir.” (Andreas von Tuhr, Borçlar Hukukunun Umumi Kısmı, Çev. Cevat Edege, Ankara, 1983, Yargıtay Yayını No: 15, sh. 258).

“Kamu düzeni, kamu menfaati düşüncesi ile konulmuş özel hukuk düzenidir. Aynı zamanda sözleşme serbestisinin sınırını tayin ederken, bu kavrama başvurulabilir.” (Becker H., Borçlar Kanunu, Çev. Bülent Olcay, Ankara, 1967, sh. 97).

“Kamu düzeni, öğretide kamu yararı düşüncesi ile konulmuş özel hukuk düzeni olarak kabul edilmektedir. Kamu düzeni, toplum içinde yaşayan fertlerin kamu yararına olarak uymak zorunda oldukları kuralların bütün olup, bu kuralların borç ilişkisi bakımından özelliği, kişisel iradeleri sınırlandırmış bulunmasında gözükmektedir." (Turhan Esener, Borçlar Hukuku, 1, Ankara 1969, s. 203).

“İsviçre Federal Mahkemesi kamu düzeni kavramını; “Bir kuralın kamu düzenine ilişkin sayılması için bu kurala aykırılığın, ülkenin hukuk düzeninin temel ilkelerinden birisiyle çatışması, ya da ülkenin genel hukuk duygusunu ağır şekilde zedelemesi zorunludur” şeklinde ifade etmiştir." (Selim Kaneti, İsviçre Federal Mahkemesinin Borçlar Hukuku Kararları, Ankara 1968, s. 22).

Kamu düzenine uygunluk tanıma-tenfiz davalarında şartlardan biridir. Hangi hususların kamu düzenine girip hangi hususların girmeyeceği ise her somut olayda değişiklik göstermektedir. Ancak tanıma-tenfiz davalarında sıklıkla görülen yabancı mahkeme-hakem kararında savunma hakkının kısıtlanması kamu düzeni noktasında en sık karşılaşılan durumdur ve savunma hakkının kısıtlanmış olması açıkça kamu düzenine aykırılık teşkil etmektedir.

Vekil olarak yürüttüğüm davalarda özellikle Rusya, Cezayir, Tunus gibi ülkelerde savunma hakkı ve tebligat hususu konusunda çokça sonuç aldığım itirazlarda bulundum. Bu husus muhakkak dikkatle incelenmelidir.

Diğer yandan bilirkişi raporu alınmaması, gerekçeli karar yazılmaması, Türk usul hukuk sisteminde kabul edilen bazı önemli ve vazgeçilemez kuralların olmaması yüksek yargı içtihatlarına göre “kamu düzenine aykırılık” teşkil etmez. Yine aşağıda kararlar kısmında yer vereceğim üzere “Türk vergi sistemine aykırılık” bir........

© Hukuki Haber