menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

ADALETİN ŞOVA İHTİYACI VAR

14 2
10.06.2025

Başlık çok iddialı, hatta magazinsel görünüyor olabilir. Özellikle “şov” ve “adalet” kelimelerinin aynı cümle içinde geçiyor olması bile oldukça ürkütücü ve rahatsız edici. Fakat, makalenin meramını daha iyi ve daha etkili anlatacak bir cümle bulmak çok güç. Sadece şu kadarını belirtmek isterim ki, “şov” kelimesini geniş anlamda kullanıyorum; bir gösteriyi ya da ihtişamı değil; bir his dünyası oluşturmayı kastediyorum.

Yapılan her işin tanıtıma muhtaç olduğu bir zamanda yaşıyoruz. Günümüzde, çok kısa sürede çok büyük kitlelerin fikirlerini etkilemek mümkün. Bunu mümkün hale getiren ve meşruiyetini sağlayan nedenler, ayrı bir tartışma konusu; ancak içinde bulunduğumuz şartlar altında herkes buna ayak uydurmak zorunda. Her nedense, hukuk camiası bu zorunluluğu henüz idrak edebilmiş değil. Daha da kötüsü, hukuk camiası bu zorunluluktan muaf olduğu yanılgısı içinde. Oysa, tıpkı diğer alanlarda olduğu gibi hukuk ve adalet hizmetleri de toplum için icra ediliyor, bu nedenle de tıpkı diğer branşlar için bir zorunluluk arz ettiği gibi adalet ve hukuk hizmetleri için de toplumsal bir itibara sahip olmak kaçınılmaz bir zorunluluk.

Hukuk camiasının içinde özellikle “yazılı yargılamanın esas olduğu” kabulüyle duruşmalarda konuşmak lüzumsuzluk, hatta saygısızlık olarak görülür. Bu nedenle, duruşmalar adeta karşılıklı olarak durup gelmek formuna bürünmüştür. Kendisi oldukça kısa süren bu karşılıklı duruşup gelme ritüelinin hatırı sayılır bir bekleme bölümü olmasa “duruşmaya girmeyi”, işten saymak bile tartışılır hale gelebilir. Kökeni anayasal haklara dayanan usul yasalarınca teminat alınıp kural haline getirilen tüm prosedürel tedbirlere rağmen duruşmaya katılan vatandaş, daha önce onlarca kez duruşmaya katılmış olsa bile, duruşmada ne olduğunu ve neye karar verildiğini anlayamaz. Avukatlar bile önlerindeki ekrandan jet hızıyla geçen cümleleri takip etmekte zorlanır ve ne olduğunu veya neye karar verildiğini anlamak için duruşma zaptını açıp okuma ihtiyacı hisseder. Kuşkusuz, en büyük hayal kırıklığını ilk kez duruşmaya katılanlar yaşar, hiçbir beklentilerine karşılık bulamadıkları gibi yaşananları anlamlandırma konusunda da uzun süre güçlük çekerler. Elbette, hukuk disiplini açısından asla karşılık bulamayacak beklentiler de söz konusudur. Fakat, vatandaşın bilinen beklentilerine yönelik bir izahın neden onlardan esirgendiği de bilinmez.

Hukuk camiası olarak, yazılı yargılama mazeretinin arkasına artık sığınamayacağımızı görmemiz gerekir. Zira, toplum duruşmada fragman şeklinde de olsa bir tartışma ve bir diyalektik görmek istiyor. Bunun daha önce dilekçede yazılmış olması, söylenmesine engel değil. Duruşmanın, karar duruşması olmaması da dilekçede yazılmış bir hususun dile getirilmesine engel değil. Bir fikrin yazılabiliyor olması sözlü şekilde ifade edilmesine engel değil.

Kuşkusuz, birçok konunun dört başı mamur bir teknik anlatımı ancak yazılı şekilde gerçekleştirilebilir. Ancak, önem arz eden argümanlar sözlü olarak ifade edilmedikçe tam olarak kavranamaz ve hakkıyla zihinsel muhakemeye tabi tutulamaz.........

© Hukuki Haber