menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İNSANİ İKAMET İZNİ

11 15
02.11.2025

ÖZET

Göç olgusu, yalnızca nüfus hareketliliğinin değil; aynı zamanda insanlık onurunun, temel hakların ve devletlerin sorumluluklarının sınandığı toplumsal bir gerçekliktir. Modern ulus devletlerin göç politikaları, yalnızca güvenlik ya da demografik yapı ile sınırlı değildir. Bu politikalar; hukuk, vicdan ve insan hakları açısından da şekillenmektedir. Bu açıdan hukuki olarak istisna kabul edilen bazı mekanizmalar, esasen insan onurunu ve hayatını korumaya yönelik en önemli araçlardan birine dönüşebilmektedir. Bu çalışmanın odağını oluşturan insani ikamet izni, istisnai olarak hukuki bir zeminde oluşma imkânı bulmuştur. 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 46’ncı maddesinde düzenlenen ve istisnai olarak uygulanan bu izin türü, insani durumların idari kararlar ile alınmasını mümkün kılan, resen tesis edilebilen uygulamalardan biridir. Türkiye Cumhuriyeti’nin göç politikalarına ilişkin hem teorik hem de pratik açıdan uygulama olan insani ikamet izni, belirsizlik içinde bulunan bireyler için hayati bir geçiş alanı sunmaktadır. Bu çalışmada insani ikamet izninin yasal temelleri, verilme sebepleri, iptali ve reddi gibi durumların yanı sıra bu açıdan tesis edilen kararlara yönelik başvurulabilecek yasal yollar ele alınacaktır. Bu kapsamda; insani ikamet izni, mevzuatın uygulamadaki yansımaları ile karar alma süreçlerinde karşılaşılan sorunların analiz edilmesi suretiyle irdelenecektir. (Kanunun amaç ve sistematiğinin uygulama ile çelişkisine, mevcut durumun ülkemizdeki göç krizini derinleştiğine ilişkin açıklamalar, son kısımda yer almaktadır.)

ABSTRACT

Migration is not only a matter of population movement but also a social reality in which human dignity, fundamental rights, and the responsibilities of nation-states are critically tested. The migration policies of modern nation-states are no longer limited to issues of security or demographic structure; they are increasingly shaped by legal, moral, and human rights considerations. Within this framework, certain mechanisms that are legally considered exceptional may, in fact, become essential tools for protecting human life and dignity. One such mechanism, which constitutes the focus of this study, is the Humanitarian Residence Permit. Regulated under Article 46 of the Law on Foreigners and International Protection No. 6458, this type of permit is an exceptional administrative tool that may be granted ex officio in humanitarian circumstances. As a unique legal institution within Turkey’s migration framework, the Humanitarian Residence Permit offers a vital transitional space for individuals caught in legal or factual uncertainty. This study examines the legal grounds for granting humanitarian residence permits, the specific conditions for issuance, and the procedures for cancellation or rejection. Furthermore, the research explores the legal remedies available against such administrative decisions. The analysis addresses both the implementation of the legal framework and the practical challenges encountered in the decision-making process. The study aims to contribute to the legal literature by evaluating the function of humanitarian residence permits as a human-rights-based administrative safeguard within Turkey’s migration policy.

GİRİŞ

Ulus devlet egemenliğinin sınırı ile temel insan haklarının kesişim noktasında şekillenen göç hukuku, özellikle zorunlu göç hareketlerinin yoğunlaştığı coğrafyalarda hukuki ve sosyolojik birçok sonuç doğurmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti, jeopolitik konumu itibarıyla savaş, iç çatışma ve olağanüstü şartlar nedeniyle ülkesini terk etmek zorunda kalan bireylerin barınma ve sığınma taleplerine sıklıkla muhatap olmaktadır. Bu dramatik hareketlilik karşısında devletler, egemenlik haklarını koruma refleksiyle insani sorumlulukları arasında hassas bir denge kurmak zorundadır. Tam da bu noktada, klasik göç kontrolü araçlarının ötesine geçen, esnek, insan odaklı ve korumacı mekanizmalara duyulan ihtiyaç; kendini göstermektedir. İnsani ikamet izni, işte bu boşluğu doldurmayı hedefleyen, hukuk sistemimizdeki en önemli araçlardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır. 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu kapsamında düzenlenen insani ikamet izni; mülteci, şartlı mülteci veya ikincil koruma statüleriyle bağdaşmayan ancak kişinin ülkesine geri gönderilmesinin de hukukî, ahlaki veya fiilî nedenlerle mümkün ya da makul olmadığı durumlarda devreye giren, olağanüstü nitelikli bir ikamet türüdür. Bu izin türü; uluslararası koruma ilkeleri, geri göndermeme yasağı, insan haklarının korunması ve kamu düzeninin sağlanması gibi çok yönlü amaçları bünyesinde barındırır. Her ne kadar başvuru ve değerlendirme süreci idarenin takdirine dayansa da hukuk devleti ilkesi gereği bu sürece ilişkin kararların nesnel, denetlenebilir ve temel haklara uygun olması zorunludur. Bu çerçevede, insani ikamet iznine ilişkin idari işlemlerin yargı denetimine tabi olması, bireyin hak arama özgürlüğü açısından vazgeçilmezdir. Ne var ki, uygulamada bu kararların idari nitelikte olması, dava açma süreleri, istinaf ve temyiz yollarının kullanılabilirliği ve yürütmenin durdurulması gibi hususlarda ciddi tereddütler ve çelişkiler doğurmakta hem idare hukukunun ilkeleri hem de yabancıların haklarının korunması bakımından tartışmalı bir alan yaratmaktadır. Bu bağlamda, insani ikamet izni kararlarının hukuki niteliği, bu kararlara karşı kullanılabilecek başvuru yolları ve yargı mercilerinin bu işlemlere yaklaşımı, kapsamlı bir şekilde ele alınmayı gerektirmektedir. Bu çalışmada insani ikamet izninin tarihsel ve normatif zemini, uluslararası hukukla olan ilişkisi ve Türkiye’deki iç hukuki düzenlemeler ışığında çok boyutlu olarak analiz edilmek suretiyle uygulamaya ilişkin sorunlar ortaya konularak çözüm önerilerine yer verilecektir.

Yabancı kavramı, Kanun’da[1] tanımlanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne vatandaşlık bağı bulunmayan kişi, yabancıdır. Bu kapsamda, Türkiye’ye giriş yapan yabancıların kural olarak vize alması gerekmektedir. Yabancılara en fazla 90 gün süre ile vize[2] verilebilir. Türkiye’de 90 günden fazla süre ile kalmak isteyen yabancıların ikamet izni alması zorunludur. Bu açıdan yasal mevzuat, esas olarak Kanun ve Yönetmelik’ten[3] oluşmaktadır. İkamet izinlerine ilişkin yeknesak ve güncel bir yasal düzenlemenin yapılması, özellikle 2010’lu yıllardan itibaren meydana gelen uluslararası göç dalgası neticesinde ülkemizin jeopolitik konumu itibarıyla Asya ve Avrupa arasında bir köprü olmasından kaynaklanmaktadır. Nitekim 2010 yılı sonunda Tunus’ta başlayan, müteakiben Libya, Mısır ve Suriye gibi komşu ülkelere sıçrayan ve Arap Baharı olarak isimlendirilen toplumsal hareket sonucu yaşanan gelişmeler; hiç şüphe yoktur ki Türkiye Cumhuriyeti’ni de ekonomik, sosyolojik, toplumsal ve daha birçok açıdan etkilemiş ve etkilemeye devam etmektedir.[4] Sonuç olarak 2013 yılında yürürlüğe giren Kanun ve 2016 yılında yürürlüğe giren Yönetmelik ile birlikte; birtakım tedbirlerin alındığı anlaşılmaktadır. (Ancak kanunun amacı ve sistematiği ile uygulamanın taban tabana çelişki ve tutarsızlık içerdiği açıktır.)

İkamet İzinleri, Kanun’un 30’uncu maddesinde açıkça sayıldığı üzere: “kısa dönem ikamet izni, aile ikamet izni, öğrenci ikamet izni, uzun dönem ikamet izni, insani ikamet izni ve insan ticareti mağduru ikamet izninden oluşmaktadır. Kanun’da yabancıların özellikleri ve kalış amaçlarına yönelik sistematik bir düzenleme yapılmak suretiyle her ikamet iznine ilişkin özel başvuru şartları bulunmaktadır. Çalışmamızın esas konusunu oluşturan insani ikamet izni, istisnai bir niteliğe haiz olmakla beraber muhatap yabancı nezdinde Kanun’da yer alan diğer ikamet izinlerinin yasal koşullarının oluşmamasına rağmen verilebilmektedir.

İnsani ikamet izni, Kanun’un 46’ncı maddesinde ve Yönetmeliğin 44’üncü maddesinde düzenlenmiştir. Kanun’da açıkça belirtildiği üzere, diğer ikamet izinlerinin verilmesindeki şartlar aranmadan ve Bakanlıkça belirlenen sürelerle sınırlı olarak Genel Müdürlüğün onayı ile verilebilmektedir. Kanun’un amir hükmünden açıkça anlaşılacağı üzere; insani ikamet izni, istisnai bir ikamet izni türü olmakla beraber muhatabı açısından diğer ikamet izni türlerinin yasal şartları bünyesinde mevcut olmayan kişilere yönelik olarak ve esasen insani sebepler gözetilerek verilebilir. Kanaatimizce, insani ikamet izninin istisnai ikamet izni olarak adlandırılmasında bir zaruret bulunmamaktadır. İnsani ikamet izni, Yönetmelik’te belirtildiği üzere iznin verilmesini zorunlu kılan şartlar ortadan kalktığında Valiliklerce iptal edilir veya uzatılmaz. İstisnai olmasından bahisle, bu iznin verilmesine dayanak teşkil eden şartlar resen değerlendirilir; bu izin ile geçirilen süreler Kanun’da öngörülen ikamet izin sürelerinin toplamında hesaba katılmaz. Her ne kadar bu izne sahip olanlar, ileride şartlarını taşıdıkları diğer ikamet izinlerine daha sonradan başvurabilseler de Uzun Dönem İkamet İzni’ne başvuramazlar. Nitekim insani ikamet izni, özünde geçiciliği ve istisnai niteliğe haizdir. Geçici olarak verilen bu izin açısından söz konusu durum sona erdiği zaman ikamet izni iptal edilir veya uzatılmaz. İnsani ikamet izninin aksine Uzun Dönem İkamet İzni sahibi yabancılara ise Süresiz İkamet İzni[5] verilir.

Yabancılara uygulanacak olan her türlü işleme esas kaynak olan Kanun ve Yönetmelik açısından insani ikamet izni; geçici, istisnai ve sınırlı olarak nitelendirilmiştir. Nitekim 2010 yılında başlayan Arap Baharı’ndan sonra hızla artan göç sebebiyle yasal olmayan yollarla ülkemize gelen milyonlarca insanın Kanun’da sayılan diğer ikamet izinlerinin şartlarına sahip olmasalar dahi ülkemizde yasal olarak geçici, istisnai ve sınırlı bir şekilde yasal olarak kalmalarına insani ikamet izni temel dayanak teşkil etmektedir.[6] İnsani ikamet iznine istisnai nitelik kazandıran esas, yalnızca Kanun’da sayılan tahdidi hallerde verilmesinden muhatap yabancı nezdinde Kanun’da yer alan diğer ikamet izinlerinin yasal koşullarının oluşmamasına rağmen verilebilmesinden kaynaklanmaktadır.[7]

İnsani ikamet izni, Kanun’da açıkça izah edildiği üzere; diğer ikamet izinlerinin verilmesindeki şartlar aranmadan, Bakanlıkça belirlenen sürelerle sınırlı olmak kaydıyla ve Genel Müdürlüğün onayı alınarak valiliklerce verilebilir, uzatılabilir. Ayrıca Bakanlığın onayı alınmak kaydıyla, iznin verilmesini zorunlu kılan şartlar ortadan kalktığında valiliklerce iptal edilir ve uzatılmaz. Yine Yönetmelik’te izah edildiği üzere valilik; insani ikamet izinlerinin süresi içinde, bu izinlerin verilmesine dayanak teşkil eden şartların ortadan kalkıp kalkmadığına ilişkin resen değerlendirme yaparak Bakanlığa bilgi verir. Ayrıca insani ikamet izni, Bakanlığın onayı alınmak kaydıyla, iznin verilmesini zorunlu kılan şartlar ortadan kalktığında valiliklerce iptal edilir veya uzatılmaz.

İnsani ikamet izni, yalnızca Kanun’da tahdidi olarak sayılan hallerde verilebilir. Bu haller: “çocuğun yüksek yararı, yabancıların Türkiye’den çıkış yapamaması, yabancılar hakkında verilenen sınırdışı kararının uygulanamaması, yabancılar haklarında verilen sınırdışı kararlarına ilişkin yargı yoluna başvurulması, yabancılar hakkında verilen uluslararası koruma kararlarına ilişkin yargı yoluna başvurulması, yabancılar hakkında verilen uluslararası koruma başvurusunun geri çekilmesi veya geri çekilmiş sayılması kararlarına ilişkin yargı yoluna başvurulması, uluslararası başvuru sahibinin ilk iltica ülkesi veya güvenli üçüncü ülkeye geri gönderilmesi işlemlerinin devam süreci, Türkiye’ye giriş yapmasına ve kalmasına izin verilen yabancıların durumu, Türkiye’ye girişi ve Türkiye’de kalmasına izin verilmesi gereken yabancılar ve son olarak olağanüstü durumlar” dan oluşmaktadır.

İnsani ikamet izni, Kanun’da açıkça belirtildiği üzere çocuğun yüksek yararı söz konusu olduğunda verilebilir. Kanun koyucu, esasen Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’den bahisle mezkûr hükmü amir kılmıştır.[8] Söz konusu sözleşmede çocuğun yüksek yararı esas alınmış, daha erken yaşta reşit olmak gibi durumlar hariç olmak üzere her insan 18 yaşına kadar çocuk sayılmıştır.[9] Ancak her insanın 18 yaşına kadar çocuk olmasından bahisle salt olarak bu durumun çocuğun yüksek yararının esas alınmasına esas teşkil olabileceğinin kabul edilmesi mümkün değildir. Örneğin ailesinin bakımına muhtaç 3 yaşında bir çocuk ile 17 yaşındaki bir çocuğun ihtiyaçları farklıdır. Çocuğun üstün yararı ilkesinin her somut olay nezdinde çocuğun iradesi, yaşı ve ihtiyaçları (örneğin, muhtaçlık derecesi) göz ardı edilmeden uygulanması gerektiğine dair bkz: Ufuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Editör: Nezahat DEMİRAY ISSN: 2147-8864 Cilt: 1, Sayı:2 | Aralık 2013 Makalenin Yayınlandığı Sayfa: 117-137, Çocuğun Yüksek Yararı Bağlamında Çocuğun İradesi, Özge YÜCEL, Erişim Tarihi: 01 Kasım 2025, Erişim Linki: https://jurix.com.tr/article/4273. Nitekim bu durumun her somut olay nezdinde araştırılarak tespit edilmesi önem arz etmektedir. Bu açıdan çocuğun üstün yararı ilkesinin temelinde çocuğun hak ve menfaatlerinin üçüncü kişilerin hak ve menfaatleri arasında ortaya çıkabilecek normatif çatışmaların, orantılı ve bilimsel temelli bir denge içerisinde çözülmek suretiyle çocuğun korunması kapsamında uygulanması gerekmektedir.[10] İstanbul BİM 9’uncu İdari Dava Dairesi’nin 2019/1380 Esas, 2020/38 Karar ve 08 Ocak 2020 tarihli ilamında[11]: “ Tacikistan uyruklu davacının, 2015 yılında Türkiye’ye giriş yapmasından sonra yasal olarak Türkiye’de kalma süresini ihlal etmek suretiyle vize süresini yaklaşık 3,5 yıl aştığı, bu açıdan söz konusu kişi hakkında sınırdışı etme ve idari gözetim kararı alındığı, yine davacının vize ihlali yaptığı sabit ise de insani ikamet alabilme şartları arasında "vize ihlali yapmama" şartının bulunmadığı, davacının 29 Aralık 2017 tarihinde doğan küçük çocuğunun yüksek yararı söz konusu olduğundan ve hakkında sınır dışı etme kararı alındığı halde Türkiye'den çıkışı yaptırılamadığı, bu kapsamda eşi adına tesis edilen insani ikamet izni talebinin reddine dair işlem kesinleşen yargı kararıyla iptal edildiğinden ve eşinin bakıma muhtaç ve yürüyemeyecek bir durumda olup Türkiye'den ayrılması mümkün olmadığından; davacının insani ikamet izin talebinin reddine yönelik dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığına…” karar verilmiştir. Mezkur karardan da açıkça anlaşılacağı üzere; İstanbul BİM, davacı nezdinde araştırma ve inceleme yapmak suretiyle davacının salt olarak vize ihlali yapmış olmasının davacıya sınırdışı kararı verilmesinde esas alınamayacağını, yine davacının yenidoğan çocuğun ailesinin bakımına muhtaç olacağından bahisle çocuğun yüksek yararının maddi şartlarının somut olay açısından oluştuğunu kabul etmekle birlikte, vakıanın bir bütün olarak değerlendirilmesi neticesinde davacı hakkında verilen sınırdışı kararının hukuka aykırı olduğuna hükmetmiştir. Sonuç olarak çocuğun yüksek yararı ilkesi, her somut olay nezdinde ayrıca ve özel olarak değerlendirilmeli, vakıaya ilişkin her türlü delil bütün olarak ele alınmak suretiyle hüküm verilmelidir. Yine çocuğun üstün yararı ilkesinin uygulanmasında, hâkimin çocuğun psikolojik durumunu, gelişimini ve muhtaçlık derecesini değerlendirebilecek bilgi ve deneyime sahip olması, bu açıdan her somut olay nezdinde gerekli araştırma ve incelemelerin yapılması gerekmektedir.[12] Nitekim, Türkiye’de bulunan tüm çocuklara vatandaş ve yabancı ayrımı yapılmaksızın Sözleşme hükümlerinin uygulanacağı aşikardır Burada önem arz eden mesele, çocuğun refakatli veya refakatsiz olmasından kaynaklanmaktadır. Refakatli Çocuk, ÇKK ve Kanun bağlamında; 18 yaşından küçük ve ebeveynlerinden en az biri veya yasal temsilcisiyle birlikte bulunan çocuk olarak tanımlanır. Yine Kanun’da Refakatsiz Çocuk kavramı da tanımlanmış ve refakatsiz çocuklara Çocuk Koruma Kanunları hükümlerinin uygulanacağı hususu kanun hükmü ile amir kılınmıştır.[13] Temel olarak refakatli çocuklar ve aileleri için insani ikamet izni verilebilse de refakatsiz çocuklara yönelik ise özel olarak Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı aracılığı ile korunma ve gerekli tedbirlerin sağlanması mümkündür; refakatsiz çocuklara kural olarak insani ikamet izni uygulanmaz, ÇKK hükümleri uygulanır.[14] Refakatli çocuklar için insani ikamet izni verilmesi, aile birliği ve mevcut sosyal düzeni muhafaza etme[15] amacıyla uygulanırken refakatsiz çocuklara yönelik olmak üzere devlet; ÇKK, Sözleşme ve ÇHKİASOK uyarınca gerekli tedbirleri alır. Sonuç olarak çocuğun yüksek yararı sebebiyle refakatli çocuğun ailesine insani ikamet izni verilmesinde esas amaç, çocuğun öncelikle kendi aile ortamında korunmasını sağlamaya yönelik danışmanlık, eğitim, bakım, sağlık ve barınma konularında alınacak tedbirlerin insani ikamet izni erilmesinde esas dayanak teşkil etmesinden kaynaklanmaktadır. Bu açıdan ÇKK hükümleri kapsamında çocuğun yüksek yararı sebebiyle insani ikamet izni verilmesi Kanun ve Yönetmelik başta olmak üzere kanun koyucunun sistematiğine uygundur.

Kanun’da belirtildiği üzere; haklarında sınır dışı etme veya Türkiye’ye giriş yasağı kararı alındığı hâlde, Türkiye’den çıkışları yaptırılamayan ya da Türkiye’den ayrılmaları makul veya mümkün görülmeyen yabancılara insani ikamet izni verilebilir. Kanun lafzi olarak incelendiğinde iki durumun varlığı anlaşılmaktadır. Evvela haklarında Türkiye’ye giriş yasağı kararı alınmasına rağmen Türkiye’den çıkışları yaptırılamayan ya da ayrılmaları makul olmayan yabancılar. Diğer durum ise haklarında Türkiye’den sınır dışı edilmelerine ilişkin karar verilmesine rağmen Türkiye’den çıkışları yaptırılamayan ya da ayrılmaları makul olmayan yabancılar. Bu kapsamda; Türkiye’den çıkış yapamadıklarından bahisle insani ikamet iznine başvuran yabancıların söz konusu durumlarını kanıtlayacak somut delillere sahip olmamaları durumunda yaptıkları başvurularının reddedildiğine[16] ilişkin kararlar mevcuttur. Kanun koyucu, bu durumda olan yabancıların insani ikamet izni taleplerinin kabul edilmesini somut olarak gerekçelendirilmesine[17] bağlı kılmıştır. Nitekim insani ikamet izninin geçici, istisnai ve sınırlı olması özellikleri bir bütün olarak ele alındığında, Kanun ile uygulamanın tutarlı olduğu anlaşılmaktadır.

Kanun’un 55’inci maddesinde tahdidi olarak sayıldığı üzere: “Sınırdışı edileceği ülkede ölüm cezasına, işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye maruz kalacağı konusunda ciddi emare bulunanlar, ciddi sağlık sorunları, yaş ve hamilelik durumu nedeniyle seyahat etmesi riskli görülenler, hayati tehlike arz eden hastalıkları için tedavisi devam etmekte iken sınır dışı edileceği ülkede tedavi imkânı bulunmayanlar, mağdur destek sürecinden yararlanmakta olan insan ticareti mağdurları, tedavileri tamamlanıncaya kadar, psikolojik, fiziksel veya cinsel şiddet mağdurları” hakkında verilen sınırdışı etme kararları uygulanamaz. Burada önem arz eden mesele, geri gönderme yasağı (non-refoulement) ilkesinin temel bir insan hakkı olarak uluslararası hukukta[18] düzenlenmesinden kaynaklanmaktadır. Bu açıdan Türkiye’nin taraf olduğu Uluslararası Anlaşmalardan[19] doğan birtakım yükümlülükleri bulunmaktadır. Nitekim bu kapsamda tesis edilen kararlar[20] [21] [22] mevcuttur.

Yabancılar hakkında verilen sınırdışı kararları, Kanun’un 53’üncü maddesinde düzenlenmiştir. Bu kapsamda; kamu düzeni, kamu güvenliği, kamu sağlığı veya ulusal güvenliği tehdit eden yabancılar hakkında sınırdışı kararı alınabilir. Sınırdışı kararı, GİGM tarafından verilir ve yabancıya, yasal temsilcisine veya avukatına tebliğ edildiği andan itibaren yürürlüğe girer. Ancak bu kararlar idari işlem niteliğinde olduğundan, hukuka aykırılık iddiasıyla yargı yoluna başvurulabilir. Yargı yolu, idari yargı sistemine tabidir ve Anayasa'nın 125’inci maddesi ile İYUK hükümleri uygulanır. Bu kapsamda söz konusu kararın yabancı, yasal temsilcisi veya avukatına tebliğ edilmesinden itibaren 7 gün içerisinde muhatap yabancı; idare mahkemesine başvurarak mezkûr kararın iptalini talep edebilmektedir. Talepler, mahkemece 15 gün içinde kesin olarak sonuçlandırılır.

Uluslararası Koruma başvuruları, bazı hallerde Kanun’un 72’nci maddesinde düzenlendiği üzere kabul edilemez niteliktedir. Bu haller: “1-a: başvurunun tekrar başvuru olması ve yeni delil veya durum olmaması, 1-b,c: başvurunun üçüncü güvenli ülkeye veya ilk sığınma ülkesi üzerinden yapılması, 1-d: başvurunun temelsiz olması, yani zulüm riski veya ciddi zarar ihtimalinin olmaması ve son olarak 1-e: başvurunun kötü niyetli olmasıdır.” Bu açıdan kabul edilemez niteliğe haiz başvurular, genellikle Kanun’un 79’uncu maddesinde yer alan hızlandırılmış prosedürler ile değerlendirilir. Kanun sistematiğinde, bu tarz durumlarda süratli bir şekilde gerekli tedbirleri almak maksadıyla hızlandırılmış prosedür ile değerlendirilme yapılmasını uygun görülmüştür. Nitekim hızlandırılmış prosedüre tabi kararlara yönelik yargı yolu da özel bir prosedüre tabidir ve yine hızlı inceleme gerektirir. Yine aynı saik ile mahkeme kararları kesindir.[23] Ayrıca alınan kararların “Geri Gönderme Yasağı” kapsamında uygun bir şekilde alınmış olması gerekmektedir.[24] Söz konusu kararın yabancı, yasal temsilcisi veya avukatına tebliğ edilmesinden itibaren yabancı; 15 gün içerisinde idare mahkemesine başvurarak mezkûr kararın iptalini talep edebilmektedir. Talepler, mahkemece 7 gün içinde kesin olarak sonuçlandırılır. Her ne kadar bu kapsamda tesis edilen mahkeme kararları kesin olsa da mezkûr kararlara yönelik AYM’ye “Bireysel Başvuru”[25][26] yapılması mümkündür. Yine iç hukuk yollarının tüketilmesini müteakip AİHM’ye başvurmak da mümkündür. Sonuç olarak; kesinlik kuralı idari etkinlik ve Kanun’un sistematiğini muhafaza etmekteyken bireysel başvuru yolu ile temel haklar güvence altına alınmıştır. Bu kapsamda; Uluslararası Koruma Başvurularının kabul edilemez nitelikte olduğuna ilişkin kararlara yönelik yargı yoluna başvurulması durumunda; yabancının rızası ve Kanun’un 54’üncü maddesinin (b), (d) ve (k) bentleri saklı kalmak kaydıyla yargı süreci tamamlanıncaya kadar yabancıya insani ikamet izni verilebilir.

Uluslararası koruma başvurusunun geri çekilmesi veya geri çekilmiş sayılmasını, Kanun’un 77’nci maddesinde: “başvuru sahibinin; a) başvurusunu geri çektiğini yazılı olarak beyan etmesi, b) mazeretsiz olarak mülakata üç defa üst üste gelmemesi, c) idari gözetim altında bulunduğu yerden kaçması, ç) mazeretsiz olarak; bildirim yükümlülüğünü üç defa üst üste yerine getirmemesi, belirlenen ikamet yerine gitmemesi veya ikamet yerini izinsiz terk etmesi, d) kişisel verilerinin alınmasına karşı çıkması, e) kayıt ve mülakattaki yükümlülüklerine uymaması” sayılmıştır. Bu hâllerde başvuru, geri çekilmiş kabul edilerek yapılan değerlendirme durdurulur. Bu kararlara ilişkin Kanun uyarınca itiraz edilebildiği gibi doğrudan dava yoluna da gidilebilir.[27] Uygulamada özellikle başvuru sahibi yabancıların birtakım dil engelleri yahut prosedürel engeller sebebiyle başvurularının geri çekildiği veya geri çekilmiş sayıldığı[28] durumlar yaşanmaktadır. Bu kapsamda; uluslararası koruma başvurularının geri çekilmesi veya geri çekilmiş sayılmasına ilişkin kararlara yönelik yargı yoluna başvurulması durumunda; yabancının rızası ve Kanun’un 54’üncü maddesinin (b), (d) ve (k) bentleri saklı kalmak kaydıyla yargı süreci tamamlanıncaya kadar yabancıya insani ikamet izni verilebilir.[29]

Uluslararası başvuru sahibinin ilk iltica ülkesi veya güvenli üçüncü ülkeye geri gönderilmesi işlemleri, Kanun’un 73[30] ve 74’üncü[31] maddelerinde yabancının ilk iltica ülkesinden gelmesi veya yabancının güvenli üçüncü ülkeden gelmesi halinde uluslararası koruma başvurularının reddedilmelerinden bahisle geri gönderme işlemlerinin tamamlanması süresince Türkiye’de insani ikamet izni verilmek suretiyle bu kapsamda kalışlarına izin verilebilmesini düzenlemiştir.

Türkiye’ye giriş yapmasına ve Türkiye’de kalmasına izin verilen yabancılar; Kanun’da sayıldığı üzere: “mülteciler, şartlı mülteciler, ikincil koruma, geçici koruma” statülerinden oluşmaktadır ve bu yabancıların ile Türkiye’ye giriş yapabilmelerine, Türkiye’de kalmalarına izin verilebilir. Ancak, acil nedenlerden dolayı veya ülke menfaatlerinin korunması ile kamu düzeni ve kamu güvenliği açısından Türkiye’ye girişine ve Türkiye’de kalmasına izin verilmesi gereken yabancıların, ikamet izni verilmesine engel teşkil eden durumları sebebiyle diğer ikamet izinlerinden birini alma imkânı bulunmadığında bu yabancıların insani ikamet izni almaları mümkündür.

Kanun’un 46’ncı maddesinde: “f) olağanüstü durumlarda ve (2): insani ikamet izni alan yabancılar, iznin veriliş tarihinden itibaren en geç yirmi iş günü içinde adres kayıt sistemine kayıt yaptırmak zorundadır.” hükmü yer almaktadır. Olağanüstü durumlar, Kanun ve Yönetmelik’te tahdidi olarak sayılmamışsa da söz konusu durum; her olay nezdinde ayrıca ve açıkça değerlendirilmeye, delillendirilmeye ve somutlaştırılmaya muhtaçtır. Bu yönde karar için bkz.[32]

İnsani ikamet izni, doğası gereği istisnai olmakla birlikte Kanun’da[33] tahdidi olarak sayılan diğer ikamet izinlerinin şartları bünyesinde oluşmayan yabancılara yönelik verilen bir izin türüdür. Bu açıdan, Kanun’da tahdidi olarak sayılan diğer ikamet izinlerinin yasal şartları bünyesinde oluşan yabancılara yönelik insani ikamet izni verilmesi, kanaatimizce Kanun’un sistematiğine uygun düşmemektedir. Nitekim insani ikamet izninin uygulanmasındaki temel mantık; Türkiye’de yasal olmayan bir şekilde ikamet etmeyen ya da etmesi mümkün olmayan yabancıların Kanun’da sayılan tahdidi haller ile sınırlı olmak kaydıyla yasal olarak ikamet etmelerini sağlamak üzerinedir.

Yönetmelik[34] uyarınca insani ikamet izni, Harçlar Kanunu’na[35] tabidir. İstisnai ve takdire dayalı olan insani ikamet izni, yabancıların Türkiye’de yasal olmayan kalışlarını yasal statüye kavuşturmak amacıyla oluşturmuştur. Bu açıdan ciddi mağduriyet yaşayan, sınırdışı edilemeyen, refakatsiz çocuklara, insan ticareti mağdurlarına ve sağlık sorunu yaşayan yabancılar gibi korunmaya muhtaç yabancılara uygulanan mezkûr ikamet........

© Hukuki Haber