Babamın elleri
Babamın elleri
"Her kim ki olursa bu sırra mazhar
Dünyaya bırakır ölmez bir eser."
Aşık Veysel ŞATIROĞLU
Evimizin arka bahçesinde bir kiraz ağacı var. Oğlum doğduğunda bir süre hastanede kalmıştı. O süre boyunca her sabah evden çıkar, oğluma anne sütü götürürdük. Kiraz ağacının dallarında bulunan açık pembe ve beyaz yapraklı çiçekler günden güne çoğalırken içimde oğluma kavuşacağım günün umudu büyürdü. Ağacın çiçekleri kirazlara eriştiğinde oğlum evimizdeydi. O kavuşmanın ardından sonraki bahar da çiçeklenen kiraz dallarının sevincini yaşadım. Ağacın dallarını ve gövdesini sevdim. "Hadi kızım, bir avazda doğuruver tomurcuklarını... Hadi kızım çiçeklerini... Hadi kızım meyvelerini..." Gelip gidip selamlaştık bu yaşayan ağaçla. Ağaç özünü sakınmadan meydana serdi. Gelin gibi salındı, düğün gibi kutlattı varlığını. Aradan bir sene daha geçti. Kış ile birlikte dalları kurudu ve bir daha çiçeklenmedi kuru dalları. Duydum ki ağacın canı bedeninden ayrılmış... Oğlumu ilk gördüğü gün babaannem bir dua söylemişti: "Canın bedeninde dursun evladım." Kiraz ağacının kuru dallarını gördüğümde anladım ki canı bedeninden ayrılan bir insan da kurumuş bir kiraz ağacına benziyor. Ruhun varlığı yaşam demek, canlılık demek... Biz insanlar nefes alıp verebildiğimiz hâlde canlılığımızdan yoksun hissedebiliyoruz kendimizi. Ya da zahiren dirliksiz görünebiliyor varlığımız. Renkleri solmuş bir kumaş gibi belki de...
İşte bu noktada toprak ananın söylediği bir yaşam sırrı vardır. Bu sırrı anlatmak için size babamdan bahsedeyim. Babamın bir canlının ızdırabını hafifletebilen ılık bir sesi, aynı ağacın gövdesinde birden fazla........
© HTHayat
