menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

"İstanbul’da taşlar insanlardan daha akıllı"

22 1
03.08.2025

Geç keşfettiğim, romanlarından büyük keyif aldığım bir yazar Eric-Emmanuel Schmitt. Sufizme, Mevlana'ya meraklı; dinlerin birbirini anlaması ve birlikte yaşaması gerektiğini düşünüyor. O yüzden şöyle diyor: "Her dinle kesişmiş bir şehir İstanbul. İstanbul'un dinler arası geçmişiyle iyi geçinmiş. Camiler katedrale, katedraller camiye dönüşmüş. Kudüs gibi bir şehir: Taşlar insanlardan daha akıllı. Taşlar sadece bizim onlara verdiğimiz şekle sahip olduklarını bilir ve bir arada yaşayabilirler. İnsanlar ise içinde doğdukları medeniyetin kendilerine verdiği şekle sahip olduklarını ve aslında böyle bir arada yaşamaları gerektiğini unutuyorlar. Bu yüzden İstanbul'daki taşların bilgeliğini seviyorum." İşte, onunla yaptğımız söyleşinin ilk bölümü...

***

Éric-Emmanuel Schmitt 1960 doğumlu. Felsefe eğitimi aldı ama sonra tiyatro yazarlığına, yazarlığa müziğe yöneldi. Müzik ve edebiyat okudu. Yazdığı oyunlar ve romanlar 30'un üzerinde dile çevirildi. Eserlerinde tanrı, dinler, şiddet ve kutsal arasındaki bağ, yitirilen kimlik, davranışların gizemi gibi konulara yer verdi.
Oyun ve roman karakterlerinin çoğunu ünlü kişiler arasından seçti. Don Juan, Freud, Diderot, Hitler, Hz. İsa bunlardan bazıları... Oyunları Türkiye'de de sahnelendi. Hatta "Hotel des deux mondes" adlı oyununun 31 Ekim 2010'da okuma tiyatrosu olarak sergilenişini görmek için İstanbul'a geldi. Bu gösterimle bağlantılı olarak bir söyleşi gerçekleştirecekken, Taksim Meydanı'nda bomba patladı.
Türkçe'de çok sayıda romanı var Erich Emmanuel-Schimitt'in. Çoğu da Doğan Kitap tarafından yayımlandı. Bunlardan en önemlisi, filme de çekilen "Mösyö İbrahim ve Kuran'ın Çiçekleri." "Pilatus'a Göre İncil," "Adolf H.'nin Diğer Yaşamı," "Şişmanlayamayan Sumocu," "Bayan Ming'in Hiç Olmayan 10 Çocuğu," "Nuh'un Çocukları," "Bir Aynada Üç Kadın," "Yüzleri Ötesini Gören Adam," "Evlilikte Ufak Tefek Cinayetler" diğer kitaplarından...
Schmitt, benim geç keşfettiğim bir yazar. Ama özellikle romanlarının son derece zekice ve sıradışı olduğunu, okumaktan çok keyif aldığımı söylemeliyim... Onunla Paris'te bir söyleşi yaptık. Söyleşi Halk TV'deki Gelecek Fikirler programımda yayınlandı. Aşağıdaki de, o söyleşinin ilk bölümü...

Mösyö İbrahim ve Kuran'ın Çiçekleri ile başlayalım. Kitabınız güncel meselelerle de çok ilgili. Yahudi bir çocuk, ona babalık yapan Müslüman bir adam, tasavvuf ve din var kitapta. Aslında tüm kitaplarınızda ebeveynleriyle sorunlu çocuklar var. Babaları veya anneleri yok, vefat etmişler... Sizin çocukluğunuz da böyle miydi? Annesiz-babasız mı büyüdünüz?

Sorunuz beni gerçekten çok eğlendirdi. Çünkü birkaç kitabımdan sonra ailem çok endişeli şekilde yanıma gelerek bana, "Bizimle herhangi bir sorun yaşadın mı?" dedi. Hayır, hayır, dedim. Ben tüm babaların baba olma yeteneğine sahip olmadığını göstermek istedim. Tüm anneler de anne olma yeteneğine sahip değil. Ve bazen ne baba ne de anne olan insanlar, bir anda bir çocuk için son derece önemli hale gelebiliyor. Buradan da, bir soybağı sorunu ortaya çıkıyor. "Mösyö İbrahim ve Kuran'ın Çiçekleri"nde, Yahudi çocuk Moiz yani Momo'nun kendisine ıstıraptan başka bir şey vermeyen bir babası var. Sonra ona bir çok şey katacak olan Müslüman ve Türk bakkal Mösyö İbrahim'le karşılaşıyor.

Ben onu Türk olarak düşünmemiştim, Arap sandım.

Evet, o Türk. Kitabın ve filminin Almanya'da bu kadar başarıya ulaşmasının nedenlerinden biri de buydu zaten. Almanya'da büyük bir Türk nüfusu var. Ülkenizde de bu durumdan faydalandım. Kaldığım otelin müdürü Mösyö İbrahim’in yazarı olduğum için ödeme yapmama izin vermedi. Mösyö İbrahim dünyada bir varoluş biçimini aktarıyor. Bir çocuğu Müslüman yapmıyor ama ona hayata bilgelikle; kökleri Kuran'ın Sufi okumasında olan bir bilgelikle nasıl yaklaşacağını gösteriyor. Ona dünyanın zorluklarını nasıl aşacağını gösteriyor.

Günümüzde pek çok çocuk, anne babasıyla sorunlu. Hegel, "Çocukların doğumu anne babaların ölümüdür” diyor. Bugünse anne babalar doğunca çocuklar ölüyor sanki. "Şişmanlayamayan Sumocu" kitabınızdaki karakteriniz Cun da, "Ben evlat olmayı bile bilmiyorum, nasıl baba olayım" diyor. Günümüzde böyle ciddi bir sorun, kısır döngü yok mu? Kötü ebeveynlerin kötü çocukları, onların kötü çocukları... Çember böyle büyüyor.

Ben bu zincirdeki kırılmaları anlatıyorum işte. Başka bir deyişle, hikâyelerim iyimser. Çünkü bu çocuklar anne ya da babaları olması gerekmeyen bir yetişkin sayesinde dünyada var olmanın bir yolunu yeniden keşfedebiliyorlar.

"Mösyö İbrahim ve Kuran'ın Çiçekleri" 60'lı yıllarda geçiyor. O dönemde İsrail-Filistin meselesi bu kadar sancılı değildi. Müslümanlar ve Yahudiler daha sorunsuz anlaşıyordu. Bugün geldiğimiz noktaya nasıl geldik peki? İsrail'in Gazze'deki katliamından bahsediyorum. Nasıl böyle oldu?

Gazze ve İsrail'de yaşananlar gerçek bir trajedi. Benim için iki meşruiyet var. Filistin halkının kendi topraklarına sahip olması meşru bir hak. İsrail halkının da kendi toprakları üzerinde hakkı var. Unutmayalım ki Yahudileri Milattan Sonra 70'te General Titus aracılığıyla Kudüs'ten kovan biz Avrupalılarız. Teb Kralı Kreon'un Antigon'la karşılaşmasındaki trajedi de budur. Kreon, devleti savunmakta haklıdır; Antigone ise kalbi, aileyi savunmakta haklıdır. Diğerinin bakış açısına göre ikisi de haklı ve ikisi de haksızdır. Benim için dramatik olan, bu trajedinin müzakere edilmek yerine kanla, cinayetle gerçekleşmesidir. Çözümün geldiğini görmeden öleceğim muhtemelen. Diyalog, uzlaşma, adil bir çözüme ulaşmak için tek yol. Çünkü iki meşruiyet var.

Avrupa ve ABD İsrail'e, Netanyahu'ya sonsuz destek veriyor. Yaşanan bu trajedide Batı'nın hiç mi sorumluluğu yok?

Elbette var. Tarihin her aşamasında ve her anında sorumlulukları var. Çünkü İsrail Devleti 1948'de aceleyle, bir tür savaşla kuruldu. Müzakere yoluyla kurulmak yerine vahşetle kuruldu ve vahşet devam etti. Avrupa ve ABD olarak biz hiçbir şey olmamış gibi davranıyoruz. Yaşananların gözlemcisi gibi davranıyoruz ama olanlardan sorumluyuz.

Almanların II. Dünya Savaşı'nda yaptıklarıyla İsrail'in şu anda yaptıklarını karşılaştırabilir miyiz?

Hayır. Almanlar meşru topraklarını terk ederek başka toprakları işgal etmek için saldırdı. Almanlara verilen yanıt savaş ve nihayetinde zafer oldu. Bence buna eşdeğer olan şey, Amerikalıların aniden tüm Almanya'yı bombalaması ve tüm şehirleri yok etmesidir. Amerikalıların tüm Almanya'yı bombalaması, aşağı yukarı İsraillilerin Gazze'de yaptıklarına eşdeğerdir. Yani birdenbire artık ölüleri saymıyor, dikkate almıyoruz; yok ediyoruz ve durumu son derece kapsamlı bir şekilde çözüyoruz. Bu bana eşdeğer görünüyor. Yine de saldırganın kim olduğuna bakmak zorundasınız. Bu olayda da saldırgan 7 Ekim'deki korkunç terör saldırısını yapanlardır. Ancak elbette tarihte geriye doğru giderseniz, bu saldırının da İsrail'in yerleşim politikasıyla meşrulaştığını görürsünüz. Sebep zinciri karmaşık. Basit bir cevap bulmak zor.

Marx, Komünist manifestoda "Avrupa'nın üzerinde bir hayalet dolaşıyor, komünizm hayaleti" diyor. Bu hayalet günümüzde İslam mı oldu?

Bazı aşırı sağcı ve gerici insanlar için belki. Ama bence bugün çok ama çok mutsuz insanlar var. Örneğin Fransa'da, ılımlı, dingin ve dengeli bir İslam anlayışına, maneviyata sahip olan ve bu yüzden bir anda başkalarının gözünde şüpheli hale gelen Müslümanlar var. Ben her zaman tüm dinlere ve özellikle de bizim ülkelerimizde manevi İslam'a, kendimizi gerçekleştirmemize, iyi olmamıza, cömert olmamıza ve yücelmemize izin veren bir İslam'a saygı duyulması için mücadele edeceğim. İster Eski Ahit, ister Yeni Ahit ya da Kuran olsun, bence tüm kutsal metinlerle ilgili sorun, içlerinde her şeyi bulabilmemizdir: Kendimizi yüceltmemiz, terbiye etmemiz için de, şiddete bulaşmamız için de nedenler var. Kutsal kitapların metinleri çok heterojen. Bence kitabı yaratan okumadır, okumayı yaratan kitap değil. Yani eğer yücelmek, kendinizi terbiye etmek istiyorsanız, ihtiyacınız olan şeyi bu kitaplarda bulabilirsiniz. Ama aynı zamanda kendinizi alçaltmak ve bir suçlu olmak istiyorsanız, bu üç kitapta neye ihtiyacınız varsa onu da bulacaksınız. Okumayı bilmek herkesin kendi sorumluluğudur. Bunun için üzgünüm.

Bu bağlamda Türkiye'yi nerede görüyorsunuz? Eskiden Türkiye'nin Doğu ile Batı arasında, Hıristiyanlık ile İslam arasında bir köprü olduğu düşünülürdü. Türkiye'ye iki-üç kez geldiniz. Bizi nasıl görüyorsunuz?

Size hayranlıkla bakıyorum, çünkü harika bir ülke, harika bir kültür, olağanüstü bir geçmiş bu. Bir köprü olduğunuz fikrine katılıyorum. Çünkü bana konuşacak kadar yakın ve beni şaşırtacak ve aynı zamanda zenginleştirecek kadar yabancısınız. Öyle bir ülkesiniz ki, ya şehirlerinizde olağanüstü bir ihtişam ya da kırsal kesimlerde muazzam bir sadelik var. O sayfalarda gezinirken kendimi ya İncil'de ya da Kuran'da geziniyormuş gibi hissediyorum. Etkileniyorum. Bu büyük bir hikâye.

Türkiye’ye ilk ne zaman geldiniz?
Oyunlarımdan birini izlemek için İstanbul'a gelmiştim.
Hangi tarihte? 2010 mu?
Hayır, 90'ların sonuydu. 1998-99.
Hatırladığım kadarıyla son ziyaretinizde İstanbul'da bir terör saldırısı olmuştu.
Evet, Taksim Meydanı'nda. Yılı........

© HalkTV