Kürt meselesi: Yeni arayışlar, umutlar ve riskler
Yüzyılı aşkın süredir devam eden etnik, kültürel ve siyasi travmaların; baskı, inkâr ve asimilasyon politikalarıyla derinleştiği; karşılıklı güvensizlik ve şiddet sarmalının gölgesinde kronikleşen Kürt meselesinin çözümüne yönelik olarak başlatılan mevcut süreç, görece istikrarlı ve umut vadeden bir çizgide ilerliyor.
Daha önce de Kürt meselesinin çözümü yönünde ciddi çabalar sarf edilmiş, ancak bu girişimler çeşitli sebeplerden dolayı sonuçsuz kalmıştı. Ancak, tüm zorluklarına ve mayınlı alanlarına rağmen mevcut süreç, belirlenen istikamette ilerliyor ve Kürtler başta olmak üzere toplumun geniş kesimlerinden güçlü bir destek görüyor. Bu güçlü destek, yalnızca bir çatışmanın sona ermesi umudunu değil; aynı zamanda gerçek bir barış ve kardeşlik inşasını mümkün kılan, zihinsel, entelektüel ve kurumsal bir dönüşümün olgunlaşarak hayatiyet bulduğu bir tarihî fırsat olarak dikkat çekiyor.
Öcalan’ın silah bırakma ve örgütü feshetme çağrısına örgütün koşulsuz biçimde destek vermesi, sembolik silah yakma törenleri ve bu adımı sahiplenen olumlu toplumsal atmosferin yanı sıra; devletin en üst düzeyde sürece verdiği desteğin, neredeyse tüm siyasi partilerden temsilcilerin yer aldığı Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu aracılığıyla kurumsal bir zemine kavuşması, tarihsel açıdan önemli bir dönemeçte olduğumuzun göstergesi.
Komisyon Başkanı Numan Kurtulmuş’un, “I. Dünya Savaşı’ndan sonra aralarına tel örgüler çekilen halklar birbirlerini daha yüksek sesle duymayı hak ediyor” sözleri, bu yeni sürecin ruhunu yansıtan güçlü bir mesajdı. Bu yaklaşım, tarihî bir farkındalığı, aynı zamanda; devletin otoriter ve baskıcı rolünün ötesine geçerek, toplumun tüm kesimleriyle birlikte ortak idealler ve kardeşlik temelinde inşa edilecek bir geleceğe yönelme iradesini fark etmek açısından son derece önemlidir.
Kimi zaman bir sorunun kalıcı biçimde çözülebilmesi, ancak şartların yeterince olgunlaşması, sorunu tetikleyen unsurların ortadan kalkması ve tüm bu gelişmelerin, sorunun beslendiği zemini ıslah etmeye yönelik güçlü bir iradeyle buluşmasıyla mümkün olur. Mevcut konjonktür, pek çok boyutuyla, tam da böyle bir eşikte bulunduğumuzu göstermektedir. Şöyle ki:
Birincisi, İmparatorluk bakiyesi bir coğrafyada, devletin temel ideolojisi olarak “Türklüğün” üst kimlik şeklinde dayatılması ve bu doğrultuda........
© Haksöz
