Gazze: Direniş ve kimlik
İnsanlığın gözü önünde Gazze’de bir toplum topyekûn bir soykırıma maruz bırakılıyor. Tarihin farklı dönemlerinde zalim yöneticilerin hüküm sürdüğü zamanlar oldu; ancak vahşet ve katliam hiçbir dönemde bugün Gazze’de yaşandığı gibi sistematik, aleni ve organize bir boyuta ulaşmamıştı. Bu tablo hiç şüphesiz ki Batı’nın Siyonist katliam şebekesine verdiği sınırsız ve koşulsuz destekten kaynaklanmaktadır. Batı denildiğinde ise, Soğuk Savaş’ın ardından dünya siyasetinde azgın bir güce dönüşen ve Trump döneminde bu haydutluğu daha da belirginleşen Amerika Birleşik Devletleri’ni ilk sıraya yazmak gerekiyor.
Bugünlerde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplantıları yapılıyor. Gündemin en sıcak ve trajik konusu ise Gazze’de yaşanan vahşet ve soykırım. Ne var ki bu toplantılarda Filistin’i temsilen hiçbir yetkili katılamadı. Dahası, İsrail’in suç ortağı olarak Amerika Birleşik Devletleri’nin aynı toplantıya ev sahipliği yapıyor oluşu, Birinci Dünya Savaşı’nın galip devletleri eliyle şekillenen küresel sistemin kurumsal yapısını ve değerler sistemini fark etmek açısından son derece ufuk açıcıdır.
Batı’nın değerler sistemi, yüzyıllar boyunca “ilerleme” ambalajına sarılarak insanlığın evrensel kazanımları gibi sunuldu. Ulus-devlet modeli, kapitalist ekonomi, demokrasi, hak ve özgürlükler ya da çoğulculuk… Tüm bu kavramlar, sadece Batı çıkarlarını ve tahakkümünü pekiştiren araçlar olarak işlev gördü. Aynı değerler, İslam coğrafyası söz konusu olduğunda ise kimi zaman bir sopa olarak kullanıldı, kimi zaman da işgal ve müdahalelerin meşrulaştırıcı gerekçesine dönüştü.
Batı’nın kendi çıkarlarını korumak için kurumsal mekanizmalarını ve değerler sistemini savunması anlaşılırdır. Ancak Batı dışı toplumların aynı mekanizmaları ve değerleri sahiplenmesi, kendi ölüm fermanlarını imzalamakla eşdeğerdir. Zira kurtuluşu Batı’da arayan toplumların geçen süre boyunca kat ettiği mesafe, kendi esaretlerini........
© Haksöz
