menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Çözüm süreci Suriye virajında

9 0
09.10.2025

Devlet Bahçeli’nin DEM Parti milletvekilleriyle tokalaşmasıyla başlayan ve hemen ardından Abdullah Öcalan’ın örgüte yönelik “silah bırakma ve fesih” çağrısında bulunması, zamanlaması itibarıyla kritik ve sürpriz bir gelişmeydi. Bu iki adım, kamuoyunda “bölgesel risklerin arttığı bir dönemde Devlet aklının iç cepheyi tahkim etme ve Kürt meselesinde bir normalleşme süreci başlatma hazırlığında olduğu” şeklinde yorumlandı. Söz konusu gelişmeler, hem devletin tehdit algısında yeni bir duruma işaret ediyor hem de Türkiye’nin bölgedeki yeni koşullara uyum çabası içinde olduğunu gösteriyordu.

Önceki tecrübelerden çıkarılan derslerin de etkisiyle, bu kez sürecin daha temkinli bir tarzda, devletin farklı kurumları arasında sağlanan uyum görüntüsü eşliğinde ve belirli bir takvim çerçevesinde yürütülmesi, devlet katında hazırlıkları çok daha önceden yapılmış, planlı, programlı ve özenli bir sürece işaret ediyordu.

Geldiğimiz aşamada tüm gözler, Meclis çatısı altında kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun, sivil toplum temsilcileriyle gerçekleştireceği istişarelerin ardından hazırlayacağı rapora çevrilmiş durumda. Komisyonun sunacağı bu raporun, olası yasal düzenlemeler ve siyasi adımlar açısından yol gösterici bir çerçeve oluşturması bekleniyor.

Esasında, Türkiye’de Anayasa değişikliği tartışmaları yalnızca toplumsal taleplerden kaynaklanan bir ihtiyacın sonucu olarak değil; aynı zamanda bölgesel gelişmelerin dayattığı stratejik bir zorunluluk olarak da karşımıza çıkıyor. Bölgemizdeki gelişmeler ve özellikle Suriye Devrimi’nin ortaya çıkardığı yeni koşullar, Türkiye’nin mevcut devlet paradigmasını yeniden yapılandırmasını zorunlu kılıyor. Bu çerçevede, Kürtlerin bölgedeki konumu ve sahip oldukları stratejik alan dikkate alındığında, Türklük merkezli ulus-devlet anlayışıyla ve buna dayanak teşkil eden Kemalist kodlarla mevcut süreci karşılamak ve yönetmek mümkün değildir. Dolayısıyla yeni anayasal düzenlemeler, sadece iç bütünlüğün tahkimi açısından değil; aynı zamanda bölgedeki yeni şartlara uyum sağlamak........

© Haksöz