Şeyh Said’in Batılılaşma Akımına Tepkisi -2-
Yeni kurulan Cumhuriyet’te olumsuz gidişattan rahatsız olan medrese ahalisi ve Müslüman eşraf birçok şehirde birbirinden irtibatsız ve plansız da olsa tepkiler göstermişlerdir. Bu tepkilerin en önemlisi ise bir Nakşî şeyhi olan Şeyh Said tarafından gösterildi. O 1924’te kendi tekke ve medrese bağlıları ve diğer özel davetlilerle Erzurum Tekman kasabasında kötü gidişe hal çaresi aramaya dönük kongre tarzında bir toplantı yapmıştı. Ama Hilafetin 3 Mart 1924’de hükümsüz kılınması ve yeni Cumhuriyet subayları, bürokratları ve ailelerinden başlamak üzere balolar düzenlenmesi, çiftlerin birlikte dansı, içki meclisleri ve asortikleşen giyim tarzları İslami hassasiyet taşıyan insanları oldukça rahatsız ediyordu. Bu yaşam tarzının İstanbul basınında övülmesi ve laiklik istemleri oldukça tepki topluyordu. Ve kırsal kesimin ilk tepkisi doğudan geldi. 4 Ocak 1925 tarihinde Şuşar’ın Kırıkhan köyünde bazı aşiret reisleri, medrese, Nakşibendî temsilcileri ve bölge eşrafı ile yapılan toplantıda gösterilen tepki ve kıyamla ilgili kaleme alınan kararda Şeyh Said Arapça olarak şunları yazmıştı:
“Kurulduğu günden beri din-i mübin-i Ahmedi’nin temellerini yıkmaya çalışan Türk Cumhuriyeti Reisi Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Kur’an ahkâmına aykırı hareket ederek, Allah ve peygamberi inkâr ettikleri ve Halife-i İslam’ı sürdükleri için gayri meşru olan bu idarenin yıkılmasının bütün İslamlar üzerine farz olduğunu, Cumhuriyet’in başında bulunan ve Cumhuriyet’e tabi olanların mal ve canlarının şeriat-ı gara-yı Ahmediyye’ye göre helal olduğu…”
Bu fetvanın muhtevasına bakacak olursak, öne çıkan, Şeyh Said’in Nakşîliğinden kaynaklanan kelami tartışmalar değildi; İslamiliğinden veya İslamcılığından veya İslami duyarlılığından kaynaklanan ve İslam’ın muhkem değerlerine bağlılığını ifade eden bir tutumun hali vardı.
Şeyh Said’in Cumhuriyetin gidişatı ile ilgili umutsuzluğu 1924 yılında belirginleşmeye başladı. Cumhuriyetin kurucularından birçoğunun İslami adaba uymayan tavırlarından sonra hilafetin kaldırılması birçok Müslüman gibi onu da sarstı. İslami sorumluluğu doğrultusunda tepki vermeye, İslami çözümü ön plana çıkartmaya çalıştı.
O sıralarda başını Şeyh Said’in kayınbiraderi Miralay Halit Bey’in çektiği eski Osmanlı ordusunda görevli Kürtçü subaylar ve siyasetçiler 1924 yılı başlarında Kürdistan Azadi Cemiyetini kurmuşlardı. Azadi Cemiyeti, Erzurum’dan başlayacak bir Kürt ayaklanması düşünüyordu. Ancak Halit Bey’in eniştesi Kasım Bey vasıtasıyla Mustafa Kemal örgüt içi gelişmelerden haberdar oluyordu. Halit Bey de örgütün ikinci önemli ismi Bitlis Mebusu Yusuf Ziya Bey de Şeyh Said hareketinden önce tutuklanmışlar ve 15 Nisan 1925’te Bitlis’te idam edilmişlerdi. Bu sıhrî yakınlık dolayısıyla Şeyh Said’in Halit Bey’le diyalogları olmuştu. Zaten o dönemde yeni rejimden rahatsız olan herkesin birbiriyle görüşmesi söz konusu oluyordu. Ama bu irtibat, örgütsel birlikteliği ve çözümde birlikteliği ifade etmiyordu. Azadi Cemiyeti Reisi Halit Bey, Cibran aşiretindendi ama Kürt ulusalcısıydı. Cibran aşireti ise Kürtçü söylemden yana değil, Şeyh Said’in İslami fetvasından yana tavır almıştı.
Said, 1924 Aralık ayının sonunda müftü olan kardeşi Bahaeddin’i Hınıs’ta ziyaret eder. Sıhrî yakını Abdülmelik Fırat’ın (Fırat’ın babası Said’in yeğenidir) anlatımına göre ağabeyi ile Şeyh Said arasında şöyle bir diyalog yaşanır:
“Keko, sen yapılan bu inkılâpları kabul etmediğini söylüyor ve ‘Ben Hazreti Muhammed’in ümmetine mensup bir âlim olarak, İslam’ı saf dışı eden bu harekete karşı sessiz kalamam. Çünkü yarın ruz-i cezada Allah’a, Resulüne ne yüzle bakacağım, ne cevap vereceğim?’ diyorsun, ‘Fakat bu ‘ümmet’ olgunlaşmamış, birlik sağlanamadığından neticeye varamaz. Sen en iyisi gel, biz buradan hicret edip Türkiye’yi terk edelim’ deyince Şeyh Said Efendi kardeşi Şeyh Bahaeddin’e kızıyor ve diyor ki: ‘Bahaeddin! Ben bu işe elimdeki tek değnekle de olsa karşı çıkacağım’.”
Şeyh Said, hilafetin yeniden tesisi ve siyasi ifsadın giderilmesi için planladığı ayaklanma fetvasından önce oğlu Ali Rıza ile Halep’e gönderdiği sürüsünü Suriye’de sattırır. Bu satıştan elde ettiği 5 bin altın ile hazırladığı güçlerin ikmal ve iaşe işlerini temin etmeye çalışır. 6-15 Ocak 1925 tarihleri arasında Genç, Çapakçur (Bingöl), Lice, Hani bölgelerini gezer. Ancak Şeyh Said’in bacanağı Kasım Bey’in (Kasım Ataç) Azadi Cemiyetinde olduğu gibi hakkında 1924 Ekim ayından yakalanmaya katıldığı zamana kadar Cumhuriyet güçlerine bilgi verdiği malumatı da söz konusudur.
Hükümetin Batılılaşma icraatlarına direniş niyetinde olan Şeyh Said, 8 Şubat günü kardeşi Abdürrahim Efendi’nin ikamet ettiği Eğil’in Piran köyüne gelir. Halka yaptığı konuşmada medreselerin kapandığı, Şer’i ve Evkaf Bakanlığının kaldırıldığı, gazetelerde dine hakaret edilip Peygamberimize dil uzatıldığı konusunu işler. Dinin yükseltilmesi için cihadın öneminden bahseder. Köyde bir düğün merasimi vardır. O sırada iki teğmen komutasındaki bir müfreze köye girerek düğün evinde bulunan iki kişiyi ister. Şeyh Said’in askerlere bu isteklerini düğün sonrasına ertelemelerini isteyince tartışma çıkar ve iş çatışmaya dönüşür. Piran köyünde Said’in arzusu dışında jandarmayla çatışmaya giren kardeşi Şeyh Abdürrahim’den sonra diğer........
© Haksöz
