menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

En büyük numarası hiç numara yapmaması

91 3
12.05.2024

Trivet ★★★

36 Snowfields, Londra SE1 3SU

Jonny Lake’in bu hafta sonu Bodrum’da olduğunu tesadüfen gördüm. Maça Kızı’nın düzenlediği bir festivalin konuğuymuş. Yalnız değil tabii ki, yanında İsa Bal da var. Büyük ihtimalle davet edilen hanut gazetecilerinden festivalin nasıl geçtiğini öğrenirsiniz. Ama ben Lake ve Bal’ı çok kısa süre önce Londra’da gördüm ve ikisini de yakından tanıdım.

Aslında İsa Bal’la çok daha uzun zaman önce tanımıştım. Ama beni hatırlayıp hatırlamadığından emin değildim. Ben de el değmemiş bakire değilim: Onu tanıdığım hayatımda katıldığım nadir hanut gezilerden biriydi, tarihi bir fırsat olduğu için de tepmem imkansızdı. Bir Türk şarabının dünyanın en iyi lokantaları arasında gösterilen üç Michelin’i Fat Duck’ın şarap mönüsüne girmesi vesilesiyle ben ve iki gazeteci daha oradaydık. İsa Bal da o geziden sonra yeme-içme meraklılarının adını çok iyi öğreneceği gibi Fat Duck’ın “master sommelier”siydi. Dünyada sınırlı sayıda insana nasip olan bir tür şarap uzmanlığı diyeyim. Jonny Lake ise mutfaktaydı. İkili daha sonra ayrılıp Trivet’i açtı ve benim ziyaretimden kısa süre önce de iki Michelin yıldızı aldılar.

YURTSAN ATAKAN ANISINA

Fat Duck’a gittiğimde “World’s 50”nin ikinci sırasındaydı. Zirvede Ferran Adrià’nın El Bulli’si vardı. Moleküler gastronominin zirve yıllarıydı ve sofraya her şey köpük halinde ya da likit nitrojenle dondurularak geliyordu. Lezzettense bir sahne şovuydu ve aklımızı başımızdan almıştı. O geziden sonra zaten yakın arkadaş olduğumuz Yurtsan Atakan ve Elçin Yahşi’yle düzenli yemeklere çıkmaya başladık. Yurtsan çok hastalanıp gözümüzün önünde eriyecek kadar zayıfladığında bile bu yemekler sürdü, ama son buluşmamızdan çok kısa bir süre sonra hayatını kaybetti. Türkiye’ye İnternet’i tanıtan gazeteci olan Yurtsan yeme-içmeyle de çok ilgiliydi. Onu çok özlüyorum.

Trivet’e biraz gecikmeli gidip barın arkasında İsa Bal’ı gördüğümde “İsa Bey size daha önce sorulmadığına emin olduğum bir şey soracağım,” dedim doğrudan. “Bugüne kadar size hiç Isabell diyen oldu mu?” Aynı espriye binlerce kere maruz kalan insanların bıkkınlığı ama kibarlığı elden bırakmamasıyla “Bir kişi de bunu söylemese keşke,” dedi. Kendimi tanıttığımda Fat Duck’taki o akşamı ve tabii ki Yurtsan’ı da hatırladığını anladım. Yıllar sonra bu yemeğin amacı biraz da onu anmaktı sanki.

1969’da icat edildiğinden beri bir tür şarap şövalyeliği anlamına gelen ‘master sommelier’ unvanına layık görülen sadece 237 kişi var ve Bal bunlardan biri. Seçimi ona bırakmaktan başka bir seçeneğimiz yok. Ama Bal’ın bir özelliği, tıpkı erişilebilir şarabın iyi olduğunu kanıtlayan eleştirmen Robert Parker gibi, bütçeyi sarsmadan da iyi şarabı keşfedebilmesi. Bu arayış da onu istemez Fransa ve İtalya’nın dışına çıkarıyor. Zamanında bir Türk şarabını seçmesi de Türklük dayanışmasından........

© Habertürk


Get it on Google Play