menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

"Irasshaimase"

76 1
24.03.2025

Tokyo

Halbuki yeni haftaya kendimi nasıl da hazırlamıştım. Kyoto’da dağ başındaki bir kasieki yemeğinden Tokyo’nun turistler tarafından keşfedilmemiş belki de tek mahallesinde kendi sochu’nu kendinin doldurduğu ara sokaktaki bir yere kadar notlarım hazırdı. Kavafis işte; sahiden nereye gidersen git peşini bırakmıyor bu ülke. Her sene kendime bir büyük seyahat armağan ediyorum, bu seferki zamanlama gerçekten manidar oldu.

Bu seyahate çıkmak için tam 15 yıl beklemiştim. 2010 yılında Tokyo’ya geldiğimde ancak birkaç maaşla ödenebilecek kadar büyük bir kredi kartı borcuyla dönmüş ve en kısa zamanda yeniden ziyaret etmek için kendi kendime söz vermiştim. Her yeniden gelme girişiminde bulunduğumda araya bir sürü engel çıktı. Pandemi mesela, pandemi bitmesine rağmen Japonya’da bir türlü normal hayata dönülmemesi. Ama en önemli sebebi de uçak biletleriydi. Dünyanın herhangi bir yerinden Japonya’ya uçmak giderek bir servete dönüştü. En azından bu seyahati perdenin önünde gerçekleştirmek isteyenler için.

Birkaç sene önce, özellikle Yen’in değer kaybetmesiyle birlikte turistler Japonya’yı keşfetti. Perdenin arkasında 14 saat boyunca uçmaktan sıkıntı duymayan Amerikalı turistler mesela. Ekonomileri Japonya’dan daha iyi durumda olan Kore ve Çinli turistler de gelmeye başladı.

Tokyo dünyanın en pahalı şehirlerinden biri olarak anılırken New York ve Londra’nın gerisine düştü. Pek çok şey bugün İstanbul’dan bile daha erişilebilir fiyatlarda, çok pahalı lokantalar da dahil.

Sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla birlikte Japonya’ya akın eden turistler keşfedilmemiş mahalle, bir ara sokak, bir sokak yemeği tezgahı bırakmadılar. Dünyanın en cool şehri dışarıdan gelenler yüzünden bu kimliğini kaybetti.

Monocle dergisinin kurucusu Tyler Brûle herhalde Batı’da Tokyo’yu ilk moda yapan gazeteciydi. 2000’lerin başında konuyu mutlaka Tokyo’ya getirir, Financial Times’daki köşesinde ve sahibi olduğu dergide Japon bakkallarında satılan terlenince sürülen bezlerden bir ara sokaktaki çantacıya kadar bütün keşiflerini “dünyanın en iyisi” olarak duyururdu.

2010’da onun Brûle’nin izinden Tokyo’yu dolaşırken—bir dakika bütün bunları şu anda duymaya tahammülünüz yok mu? Ben de kendimi zorluyorum zaten, bunun sırası olmadığını da çok iyi biliyorum. Ama aklıma söyleyecek başka bir şey de gelmiyor.

Profesyonel gazetecilik hayatımda ilk defa Türkiye’de yaşanan sürecin nereye varacağını........

© Habertürk